002

6.3K 393 135
                                    


"Vay kaşar" diye tısladı Baekhyun hattın diğer ucundan. Telefon omzum ve başım arasına sıkışmış, kendim için makarna seçerken duymak istediğim ilk şey olmadığı için yüzümü kırıştırdım. Baekhyun hattın diğer ucundan hırlamaya devam ediyordu. Ama ağzımı açıp kendimi savunmam için bana zaman vermeye niyeti yokmuş gibi konuşmaya devam etti. "Yakışıklı göt Chanyeol için partiye geleceğine inanamıyorum. Benim teklifim ne olacak?"

Önümde ki alışveriş arabasına birkaç tane daha makarna attıktan hemen sonrasıydı. Ne cevap vereceğimi ve en acılı şekilde onu nasıl reddedeceğimi düşünmekle geçen birkaç saniye sonrası da diyebilirdik.

"Teklifinin çöp kutusuna daha çok yakışacağını düşünüyorum Baekhyun."

Güldü. Hırıltılı bir nefes göğsünü parçalıyormuş gibi içten bir kıkırdama hattın diğer ucunda duyuldu. Bende tebessüm etmeden edemedim lakin bunu ona belli edip koca kıçını kaldırmaya niyetim yoktu.
Belki sabahın henüz onuydu ama Park Chanyeolla partiye gideceğim her nasıl oldu ise, bir anda duyulmuş spot ışıklarının hiç istemediğim bir şekilde üstümde belirmesine sebep olmuştu. Bunu yadırgamıyordum elbette.

O futbol takımının kurucusu, bense okul ortalaması 98 virgüllerde gezen bir inek. En az düdük ve kemanı kıyaslamak kadar alakasız bi çiftik.

"Pekala öyle olsun, şimdilik çirkeflik yapmayacağım" diye mırıldandı Baekhyun. "Ama akşam orada seninle görüşürüz"

Şeytani bir tonda söylediği son cümlenin üstünde durmaya gerek bile duymadan telefonu kapatıp arka cebime doğru tıkıştırdım. Önümde ki alışveriş arabasının neredeyse yarısı boştu ve geçirdiğim telefon konuşması yüzünden alışveriş hevesimi tamamen kaybetmiş bir vaziyetteydim.

Önümde ki arabayı iterek, reyonların arasından sıyrıldım. Arka cebimde her 3 dakika da bir titreyen telefonuma bakmasam da Baekhyun'un, abuk subuk mesajları ile telefonumu becerdiğini biliyordum.

Bu yüzden telefonuma uzanmak için hiçbir girişimde bulunmadım. Henüz akşam olmasına oldukça fazla bir zaman vardı ve tek istediğim eve gidip ders çalışabilmekti.

Süpermarketten kaçarcasına uzaklaşıp, yurda gidebilmek bana neredeyse yarım saat ve 68 dolara mâl oldu. Ama sonucunda yurt odamın paslanmış, gri kapısının önüne gelmek bana taksi için ödediğim her kuruşun değdiğini hissettiriyordu.
Önce ellerimi kaldırıp kapının solunda ki küçük kutuya şifreyi girmek gibi aptalca bir girişimde bulundum. Ama baktım ellerimin ikisi de ağır makarna poşetleri ile dolu, başladım ayağımla kapıyı tekmelemeye.

"Cheeen!!" Bağırdım, fakat en başından beri bunun işe yaramaz bir girişim olduğunun farkındalığı ile yenilgiyi çoktan kabul etmiştim. Yine de koca kıçını kaldırmasını ümit ediyordum. "Chen, kapıyı aç."

Kapıyı açmadı tabi. Bende elimde ki poşetleri yere bırakmış, şifreyi girmiş, yıkık bir yenilgi ve yarısı yırtılmış bir poşetle eve girmiştim.

İçeriye girer girmez, poşetleri salonun ortasında ki rengi solmuş kanepenin üzerine bıraktım. Chen yine evde değilmiş gibi gözüküyordu ve bu durum derin bir iç çekip kendimi koltuğun üzerine doğru bırakmama sebep oldu.

En başında en yakın ve tek kankimin Baekhyun olduğunu söylediğimi biliyorum. Ama şimdi olaya bu şekilde bakınca, madem en yakın kankin Baekhyun, Chen kim ulan diye kafamda dedikoducu teyzeler gibi gezinen insancıklar vardı.

Chen benim, okul tarafından zoraki bir şekilde verilmiş alkol bağımlısı arkadaşımdı. Arkadaş dedim ama odada ki koltuk bile Chen'den çok daha iyi bir arkadaştı.

Alpha BetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin