014

3.3K 274 66
                                    

12 ay sonra
**********

Hiçbir zaman yeterince dindar biri olamadım. Hiçbir zaman gidip hiçbir kilisede dua etmedim, isteklerimi Tanrıya sıralayamadım. Çünkü ben bir bilim insanıydım ve ne istersem isteyeyim bana gerçeği veren tek şeyin bilim olduğunu düşündüm.
En azından kavrayabileceğim bir noktaya kadar bu böyleydi. Fakat diğer taraftan aslında ne kadar aptal olduğumu görebiliyordum. Öylesine aptaldım ki görmezden geldiğim Tanrının, bana varlığını en güzel şekilde kanıtladığını göremedim.

Belki de varlığını tekrar unutmamdan korkuyor olacak ki o kanıtı sonsuza kadar yakama bırakmış bulunmakta.

Şikayetci değilim.

"Baekhyun?"

Günlerden salıydı. Güneş tepemde büyük bir top gibi ışıldıyor, saç diplerime kadar beni terletmekten çekinmiyordu. Başımı kaldırdım. Kısık gözlerim belli belirsiz  ahşap kapıda gezindi. Ara ara gözüme kaçan ter damlaları yüzünden, elbette kahverengi yüzey beklediğimden daha  bulanıktı.
Kapıyı birkaç kez daha çaldım. Kapının arkasından belli belirsiz tıkırtılar geliyor, ama asla açılmak için hiçbir girişimde bulunmuyordu.

Sikeyim diye mırıldandım en sonunda. Elbette Byun Baekhyunun evine girmek için hevesli değildim. Ama beni girmek zorunda bırakan bazı faktörler yüzünden sabır göstermek mecburiyetinde kalıyordum.

"Byun Baekhyun, ne halt yiyorsun?"

Bu kadardı işte, sabır denen duygu bende yalnızca 2 dakika kadar boy gösterebiliyordu.
Yumruklarımı sıktım.
45 numara ayakkabım tam kapıya vurmak üzere hazırlanıyordu ki adım sesleri aceleci bir şekilde yaklaştı. Hemen sonra anahtar sesi gürültüyle duyulmuş ve kapı gıcırdayarak açılırken Baekhyunun çirkin yüzü görülmüştü.

"Neden bu kadar geç kaldın?" İçeriye doğru adımladım. Baekhyun anında geriye doğru çekildi. Yüzünde benimle tartışmaya hazır olmadığını gösteren bir ifade vardı.

"Ufak bir işim vardı." Bebe mavisi pijama üstünün kollarını kıvırdı. Kapıyı ayağı ile tekmelerken kahverengi perçemlerinin arasından beni süzüyordu.

Burnumdan soluyordum, terliydim ve Baekhyunu azarlamak için karşı konulmaz bir istek duyuyordum. Buna rağmen yorgun halini görür görmez içimde başlayan acıma duygusunu bastıramadım.
Ne kadar fazla beni sinir ederse etsin, yaptığı iyiliğin borcunu ödeyemeyeceğim düşüncesinin altında her gün biraz daha fazla eziliyordum.

Sırt çantamı hemen kapının önüne bırakıp, salona doğru ilerledim. Baekhyun yerde ki çantamı kapıp, evi yeni temizlediğine dair bir nutuk çektikten sonra peşimden geldi. Adımları hemen arkamdaydı.

"Tanrım, gerçekten duş alman gerekiyor."

"Ufaklık nerelerde?"

Buradan sonra hayat benim için ikiye ayrılıyor diyebilirim. İlki, vaktimin çoğunu harcadığım ve belirli ihtiyaçlarımı karşılayabilmek için her gün gittiğim iş. Biz buna kısaca dışarıda ki hayat diyebiliriz.

İkincisi ise, her gün bu kapının arkasında yaşadığım hayat.
Günlerim böyle geçiyordu. İkiye böldüğüm hayatın üzerinde gidip geliyordum. Fakat başta dediğim gibi asla bu durumdan şikayetci olmadım. Olmak için hiçbir sebep yoktu.

Baekhyun duş konusunda söylediği şeyi umursamamamdan dolayı yüzünü buruşturarak yanıma doğru yaklaştı. Sağ kolunu anormal bir şekilde yukarıya kaldırmıştı.

"Kolumu kemirdikten sonra kaçtı. Ciddiyim Sehun, bana maaş bağlamalısın."

Bakışlarım kısa bir an bembeyaz kolunun üzerinde oluşan kızarıklarda dolaştı. Normal biri olsa bunları görünce dehşete düşerdi. Fakat olanlardan sonra normallik sınırını aşmış olacağım ki ufak bir  tebessüm sunmak dışında hiçbir şey  yapmadım.

Alpha BetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin