7.BÖLÜM

4.9K 668 523
                                    

Bang Chan'dan

"Gerçekten tahtı bu kadar çok istiyor musun?"
Boynuma kenetlenmiş eli umursamadan yarım ağız güldüm.

"İstiyorum." Gözlerindeki sert ifade beni zerre etkilemezken boynumu biraz daha sıktı. "Bunun için ölmen gerekiyorsa seni tereddüt etmeden öldürürüm kardeşim"

Zorlanmadan boynumu kıskaçlarından kurtarıp yüzüne bir yumruk geçirdim. "Ne kadar adi bi' şerefsiz olduğunun farkındasın değil mi?"

"Evet evet öyleyim." Yüzü yana savrulmuşken elini önemsiz bir şey anlatırmışçasına sallamıştı. Gerçekten hükümdarlık sevdalısı bir pislikti. Ona 'abi' demekten nefret ediyordum.

Gözlerimi gözlerine diktim. Kelimeleri bastırarak sert bir şekilde konuştum. "Ama sen de biliyorsun ki veliaht benim, o çok istediğin tahtın sahibi ben olacağım. Şimdi bile senden daha üstünüm. Bana her koşulda itaat etmek zorundasın"

Gerçekleri duymak onu bariz bir şekilde bozguna uğratırken güçlü görünmeye çalıştı yinede. "Gelecekte ne olacağını bilemezsin Chan"

Onunla daha fazla konuşup saçma düşüncelerini duymak istemiyordum.
"Defol"

Sözümü ikiletmeden büyük odadan çıktı. Kendimi yatağıma bıraktım. Seugmin ile son konuşmamızdan ve kralın emriyle kendi dünyama geri dönmemin üzerinden iki gün geçmişti. Burayı sevmiyordum, her an herkese karşı sert, soğuk ve güçlü görünmek zorundaydım. Gelir gelmez kral olduğum zaman yapmam gereken şeyler hakkındaki derslere başlamam da cabasıydı.
Seungmin'e mesaj atmak için telefonuma uzandığım sırada kapımın tıklatılmasıyla duruşumu düzeltip ayağa kalktım.

"Gir"

Kapı yavaşça açıldı, içeri giren kişiyi gördüğümde yüzüme bir gülümseme yayılmıştı.

"Hyung!" Kollarını açmış bana doğru gelen kardeşime sıkıca sarıldım.

"Seni çok özledim Jisung-ah"

"Ben de seni çok özledim hyung, yanına bu kadar geç gelebildiğim için üzgünüm. Antrenmanlarım çok sıkıydı."

Yanaklarını parmaklarım arasına alıp sıkarken aegyo yaparak cevap verdim.
"Sorun değil~"

Ellerimi ittirdi. "Hyung bana bebekmişim gibi davranma." Sinirlendiğinde bile çok sevimliydi.
Bu sefer de kolumu omzuna atıp benimle beraber odadaki deri koltuğa sürükledim onu.

"Yüzün neden solgun görünüyor?"

Omuzlarını düşürdü. "Bugün beslenmeye hiç zamanım olmadı. Eğitimden çıkar çıkmaz buraya geldim."

"Woah, benim küçük kardeşim gerçekten de büyüyor."

Yüzümdeki gururlu ifade onu sevindirmiş gibiydi. Koktuktan kalkıp Seul'deki odam gibi burada da bulunan mini buz dolabına yöneldim. İçinden bir kan torbası çıkarıp Jisung'a attım. "Bunu iç"

"Sağol" Kısa sürede tüm kanı bitirmişti, şimdi daha iyi görünüyordu.

"Seungmin ile en son ne konuştuğunuzu anlatmadın"

"Ona vampir olduğumu söyledim." Jisung'un nasıl bir tepki vereceğini az çok tahmin edebiliyordum ama beklediğim şey kesinlikle birden odaya dalıp "Ne?!" Diye bağıran Hyunjin ve Changbin ikilisi değildi.

Yanımda duran yastığı Changbin'in kafasına fırlatmıştım. "Özel hayata saygınız yok mu sizin?"

"Hyung çocuk çok sevimli falan anlıyorum ama niye vampir olduğunu söyledin ona!"

Hyunjin'in ona sevimli demesine takılmamaya çalıştım, sakince sorusunu yanıtladım.
"Söylemesem bile kısa süre içinde anlardı, beni gerçekten hatırlıyormuş. Fazla şaşırmadı."

"Deli olduğunu düşünür sanmıştım" Changbin oturacak yer bulamayınca -aslında vardı- Jisung'un kucağına otururken konuştu.

Hyunjin de çalışma masasının sandalyesine oturmuştu. "Hâlâ konuşuyor musunuz?"

Odayı telefonumun zil sesi doldurmuştu birden. Koltuktan kalkıp yatağımın yanındaki telefonu aldım. Arayan isim yüzümde büyük bir gülümseme oluşmasına neden olurken telefonun ekranını diğerlerine çevirdim. "Evet"
Seungmin'i daha fazla bekletmemek için cevapladım hemen.
Kalktığım koltuğa geri oturduğumda kulağıma dolan ses Seungmin'in yumuşak sesi değil büyük bir bağırıştı.

"Seni uyarıyorum, kardeşimden uzak dur!"
Kaşlarım istemsizce çatılırken Seungmin'in daha önce bir abisi olduğundan bahsettiğini hatırlamıştım. Peki neden bir anda bunu söylemişti?

"Neden?"
Sanki görebilecekmiş gibi tek kaşımı kaldırdım.

"Ne tür bi' yaratıksın bilmiyorum ama ona zarar vermeyi aklından bile geçirme."
Yaratık... pek iyi bir kelime seçimi değildi. Arkadan Seungmin'in 'Hyung bana ver şunu' tarzı şeyler söylediğini duyabiliyordum.

"Hiçbir zaman ona zarar vermeyi düşünmedim aksine-"
Telefonun birden elimden çekilmesiyle şaşkınlıkla Jisung'a baktım. "Sen kim oluyorsun da abime bağırmaya cüret ediyorsun!"

İçindeki vahşi sincabın uyanması hiç iyi değildi...
Hyunjin ve Changbin film izlermiş gibi bakarken hatırladığım kadarıyla adı Minho olan çocuğun bağırışını duydum tekrar.
"Asıl sen kimsin? Telefonu ona geri ver çabuk!"

"Yah! Saygılı konuşmanın ne olduğunu biliyor musun acaba?"

"Bilmiyorum! Bir sorun mu var?"

"Evet var! Abimden özür dilemelisin"

"Bunu asla yapmam. Telefonu abine ver artık velet"

"Velet mi? Senden en az 100 yaş daha büyüyüm ben insan evladı!"

Ne gerek vardı bağırarak konuşmalarına? Sonunda Seungmin telefonunu Minho'nun elinden kurtarmıştı. Mahçup olduğunu belirten sesiyle özür dilediğinde Jisung da telefonu bana verdi.

"Abime konuştuklarımızı anlatınca biraz fazla tepki verdi hyung, üzgünüm"

"İstersen abinle konuşabilirim Seungminnie"

"Olur hyung, şimdi kapatmalıyım. Kendine dikkat et."

"Sen de~"

Telefonu kapatıp yanıma bıraktım. Jisung kızgınlıkla solurken mırıldanıyordu. "Bana velet dedi inanabiliyor musunuz? İnsanlar neden bu kadar kibirli? Onu bulup gününü göstermek istiyorum"

"Aslında o kadar sevimli sevimli görünüyorsun ki seni ciddiye alamıyoruz Sung" Changbin tam da söylemek istediğim şeyi söylemişti.

Hyunjin'in kahkahası duyuldu odada. "Az önce ne oldu?"

"Gülme!"

Changbin Jisung'u taklit etmeye başlamıştı. "Sen kim oluyorsun da abime bağırıyorsun?"

"Hayır, hayır. 'Bağırmaya cüret ediyorsun' dedi"

Düşüncelerim çoktan onlardan uzaklaşmaya başlamıştı bile. Sanırım gerçekten en kısa zamanda Minho ile konuşmalıydım.





Sonunda herkesi fice katabildiğim için mutluyum

You Are || ChanMinWhere stories live. Discover now