27.BÖLÜM

2.6K 355 139
                                    

Jisung elindeki iki kahve ve cheescake'i geniş, siyah masaya bırakırken üzerinde gergin bir hava vardı. Dişleriyle eziyet ettiği dudağını serbest bırakıp hafifçe gülümsedi. Minho onu apar topar arayıp şirkete çağırdığında ne olduğunu anlamamıştı ancak telefondaki ses tonu iyiye işaret gibi gözükmüyordu.
"Konuşurken bir şeyler atıştırabiliriz diye düşünmüştüm."

"İyi düşünmüşsün güzelim." Minho konuşurken hala ayakta olduğunu hatırlayıp karşısındaki iki sandalyeden birine oturdu. "Kötü bir şey yok değil mi?"

Söze nasıl gireceği hakkında yaşadığı bir anlık tereddütten sonra cevap verdi Minho. "Babam ilişkimizi öğrendi ve aslına bakarsan bize karşı hiç sıcak değil."

Peki, Jisung'un kafasında kurduğu senaryolardan biri değildi bu, onlardan daha kötü olduğu kesindi. Büyüttüğü gözleriyle Minho'yu hedef aldı, ne dese emin olamıyordu. Birazdan bu yüzden Minho ondan ayrılmak istediğini mi söyleyecekti yoksa? Düşüncelerini kenara çekmek istercesine kafasını sağa ve sola salladı hafifçe. Nereye koyacağını bilemediği eli sarı saçlarını buldu, alnına düşen tutamları beceriksizce yana itti. "Ne yapacağız öyleyse?"

Gözleriyle sevgilisinin her hareketini kontrol ediyordu Minho. Endişesini almak istercesine gülümsedi, ne düşündüğünü tahmin edebiliyordu. Masanın üzerinden uzanan eli Jisung'un elini buldu. "Senden ayrılamayacağıma emin olabilirsin bebeğim."

Sadece bir gün önce yaşanan büyük tartışmayı kısaca anlattı kendisini dikkatle dinleyen Jisung'a. "Abim ve Seungmin ile konuştun mu peki?"

"Evet, ikisi de çok iyiymiş." Onaylarcasına başını salladı Jisung, bunu duymak içini rahatlatmıştı. Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra bardağı tekrar masaya bırakmak yerine elinde tutup pipetiyle oynamaya başladı. "Babana kendimi kanıtlamamın ya da sevdirmemin bir yolu var mı?"

Beklemediği soru karşısında Minho'nun kaşları hafifçe havalandı ardından düşünürcesine çatıldı. Bir yol olabilirdi. "Onunla konuşacağım bebeğim. Şimdi sen bunu kafana takma."

Konuyu dağıtmak ve Jisung'u içinde bulunduğu kötü havadan çıkarmak için sağ kolunu havaya kaldırdı. Rahat olmak için katlanmış siyah gömleğinin açıkta bıraktığı damarlı kolunun iç tarafında, bileğinin bir kaç santim yukarısını gösterdi. "Buraya bir dövme yaptırmak istiyorum, dün bir kaç modele bakmıştım. Hangisi olacağına beraber karar verelim mi?"

İlgisini çeken konuyla hevesle başını salladı Jisung. "Çok yakışacak!"

   Öğle saatlerinde bir mutfak faciası daha yaşayan Bang Chan ve Seungmin pes edip salona yığılmışlardı. "Kesinlikle bir pastacılık kursuna gitmelisin yoksa açtığımız kafe iki güne batar." Seungmin sevgilisine söylenmeye devam ederken Chan dudaklarını büzmüş onu dinliyordu. "Tatlıları başka bir yerden alıp satsak olmaz mı güzelim?"

"Daha masraflı olur ama ikimiz de kendimizi geliştirene kadar bunu deneyebiliriz." Aklına gelen şeyle başını birden Chan'ın kucağından kaldırıp oturur pozisyona geldi, Chan'ın Seungmin'in saçını okşayan eli kanepeye düşmüştü. "Felix'ten yardım isteyebiliriz, o aşçılık okuyor ve gerçekten mükemmel işler çıkarıyor bu konuda. Ne dersin?"

"Güzel fikir bebeğim, bizi geri çevireceğini sanmıyorum."

Chan'ın onayının ardından Seungmin Felix'i aramış, ikisi uzun uzun ne yapacakları hakkında konuşmuşlardı. En sonunda bir karara vardıklarında telefonu kapatıp sessizce onları dinleyen sevgilisine döndü, mutlulukla kısa bir öpücük bıraktı dudaklarına. "Çok güzel olacak!"

Felix onların teklifini kabul etmiş, sahil kenarında kiraya çıkarılmış bir dükkan gördüğünden bahsetmişti. Eve biraz uzak olsa da işlek ve kalabalık bir yer olduğu için avantajlıydı. İşleri ilerletip maddi durumlarını düzelttiklerinde kafeye yakın bir ev satın alabilirlerdi.

"Hadi, dükkan hâlâ kiradamıymış bir bakalım." "Gidelim!"
Hava hafiften soğumaya başladığı için ceketlerini alıp çıktılar evden. Seungmin'in arabasıyla yarım saatte ulaşmışlardı sahile. Ellerini birleştirip deniz kenarında yürümeye başladılar, bir yandan da Felix'in bahsettiği yer neresi diye etraflarına bakıyorlardı.

Bir kaç dakikalık yürüyüşün ardından gözlerine çarpmıştı aradıkları dükkan. Hoş bir görüntüye sahip tek katlı mekanın önündeki tabelada büyük harflerle 'Sugar Kafe' yazıyordu. Cam kapılardan sağdakine ise bir kiralık ilanı asılmıştı. Aynı anda bulduk diye mırıldandılar. Kafeye girdiklerinde içeride en fazla 7-8 tane müşteri vardı. Kasada duran ve kapı açıldığında onlara hoş geldin diyen kısa, siyah saçlı, minyon tipli kıza selam verip yanına ilerlediler. Kız birleşmiş ellerine tuhaf bir bakış atmış ancak yüzündeki samimiyetsiz gülümsemeyi sürdürerek hiçbir şey söylememişti.

Chan da yüzüne bir gülümseme kondurup konuştu. "Kiralık ilanı için gelmiştik."
Jieun -isim etiketinde böyle yazıyordu- anladığına dair başını sallamış, "Bir dakika bekleyin lütfen, patronu çağırayım efendim" diyip tezgahın bitiminde, arkadaki kapıya girip gözden kaybolmuştu.

Kısa süre sonra yanında beklediklerinden çok daha genç bir adamla geri dönmüştü. "Merhaba, ben Kim Junmyeon. Buranın sahibiyim."

Tanışma faslından sonra kafe ile ilgili şeylerden konuşmuş, kira ücretinde anlaşıp işi hızlandırmak için gerekli belgeleri imzalamışlardı.

Kafeden çıktıklarında hayretle konuştu Seungmin. "Fena yakışıklıydı! Açıkcası yaşlı, göbekli ve kel bir adam bekliyordum, yunan heykeli değil."

"Tch" Dilini üst dudağına vurup Seungmin'e döndü Chan. "Sevgilin yanındayken neden başka bir adamı övüyorsun ki?"

"Hmm yani sen yanımda değilken mi övmeliyim?"

Ciddi olmadığını bildiği halde kaşlarını çattı Bang Chan. "Hayır, sadece beni övmelisin."

Seungmin'in dudakları tek tarafa doğru kıvrıldı, Chan'ın kulağına doğru "Eve gittiğimizde yatakta istediğin kadar övebilirim seni yakışıklı."

İkisi de buna kısaca gülmüştü.






Smut yazmalı mıyım yoksa yazmamalı mıyım diye düşünüyorum, aşırı kararsızım:"

You Are || ChanMinWhere stories live. Discover now