22. BÖLÜM

2.8K 440 136
                                    

Oy ve yorum lütfen~

Bang Chan
   Güneş yükselip tepeye dikildiğinde çoktan öğle olmuştu ama biz dünden beri Seungmin'i her yerde aramamıza rağmen ona dair hiçbir iz bulamamıştık.

Aradığım orman bölgesinden çıktığımda doğu bölgesini aramayı yeni bitirmiş Hyunjin de gelmişti yanıma. "Hiçbir şey bulamadık hyung." Vampirler kolay kolay yorulmazdı ama sanırım zihinsel yorgunluğun da getirdiği etkiyle dağınık görünüyordu Hyunjin. Siyah saçları birbirine girmiş, kıyafetleri kırışmış ve bazı yerleri kirlenmişti.

"Jisung'dan haber var mı?" diye sordum. Aldığım her olumsuz yanıt nefesimi biraz daha daraltıyordu.

"O da bir şey bulamamış ancak şehirde henüz aramadığı yerler varmış."

Onu başımı sallayarak onayladıktan sonra üzerini işaret ettim. "Sen gidip dinlenebilirsin, biz aramaya devam ederiz."

Kaşlarını çatarak cevap verdi bana. "Seungmin bulunana kadar kimsenin dinlenmeyeceğini sen de biliyorsun. Boşuna nefesini yorma."

İster istemez gülümsemiştim bu tavrına. Kısa sürede benden sonra Seungmin ile en çok yakınlaşan Hyunjin olmuştu. Söylediklerinde haklıydı. "Tamam, üzerini değiştir en azından."

Tam gidecekken aklıma gelen şeyle duraksadım. "Kwangsoo'nun peşine taktığımız adamlar da mı bir şey bulamamış?"

"Hayır hyung, şüpheli hiçbir hareketinin olmadığını söylüyorlar."

"Anladım." Aramaya şehirden devam etmek için Hyunjin'i orada bırakıp hızlanmıştım. 

   3 saat sonra, elimizdeki koca sıfırla baş başa kalmıştık. "Kwangsoo ile konuşup ona bir anlaşma teklif edeceğim." dedim, zor gelse de dik tutmaya çalışıyordum omuzlarımı.

"Ya kaçıran kişi o değilse? Seungmin ortadan kaybolduğundan beri onu da dikkatlice takip ediyoruz ama şüpheli görünmüyor." Jisung sevgilisinin yanında oturup ona destek olmak için elini tutarken yanıtlamıştı beni.

Sıkıntılı bir nefes bıraktım. "Bilmiyorum, normal bir kaçırılma olayı olsaydı meleğimi çoktan bulmuş olmamız gerekirdi." Dirseklerimi dizlerime yasladım, başımı avuçlarımın içine aldım çaresizce. "Onu çok özledim..."

Çok kısa bir süre sonra bedenimde dolanan kolları hissetmiştim. Başımı kaldırdım, Minho bana sıkıca sarılıyordu ki bu beni şaşırtmıştı. "Lütfen Seungmin'i bul, ben hiçbir şey yapamıyorum. Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim."

Jisung endişeli bakışlarla bizi izlerken "Bulacağım." dedim.

O sırada telefonum çalmıştı, Minho benden ayrılıp tekrar Jisung'un yanına oturduğunda telefonu açtım. Arayan Hyunjin'di.

"Jeongin'i uyutabildim sonunda, Felix ile de Changbin ilgileniyor, Seungmin'i aramaya devam edebilir miyim?"

"Kendini çok yordun, başına bir şey gelmesini istemiyorum. Dinlendikten sonra aramaya devam edebilirsin."

"Ama hyung-"

"Bu bir istek değil emirdi Hyunjin, abin değil veliaht prensin olarak konuşuyorum. Evine git ve dinlen." Gelen sessiz ve isteksiz bir kaç mırıldanmadan sonra kapatmıştım telefonu.

Jisung sevgilisinden uzaklaşıp yanıma gelmiş, ellerimi tutmuş ve ne zaman beni yatıştırmak istese kullandığı yumuşak ses tonunu kullanıp "Sen de mi biraz dinlensen abiciğim?" Demişti.

Bu sefer o ses tonu hiçbir işe yaramıyordu. "Benim Seungmin'i bulmam lazım güzelim, çok az zamanımız kaldı."

Omuzlarını düşürüp umutsuzca "Ne desem dinlemeyeceksin zaten." dedi Jisung. Haklıydı.

You Are || ChanMinWhere stories live. Discover now