En kinesisk gutt i Norge

1.8K 218 502
                                    

|En kinesisk gutt i Norge: Norveç'te Çinli bir çocuk|

-
Hani bazı anlar olurdu ya hiç tahmin etmediğiniz bir anda, hiçbir zaman unutamayacağınız bir olay usul usul gelip kapınızı çalar; siz daha ne olduğunu anlayamadan sizin tüm dikkatinizi, uykunuzu hatta gelecekteki zamanınızdan bir parçasını sinsi bir şekilde alıp götürürdü. İşte fakültede o kalabalığın içinde göz göze geldikten sonra diğerlerinden ayrılarak kendisine doğru gelen uzun boylu genci gören Wang Yibo için de tam olarak böyle denilebilirdi. Bu sinsi anı uzun bir süre kendisini uyutmayacaktı.

Sıcacık bir gülümsemenin ev sahipliği yaptığı bu güzel yüzün sahibi, ona doğru gelirken ne yapacağını bilemeyerek bakışlarını başka bir yöne çevirdi. O kalabalığın içinde nasıl dikkat çekmişti anlamamıştı. Tam arkasını döndüğü sırada omzunda hissettiği dokunuşla vücudu tuhaf bir tepki vererek geri çekilmesine sebep olmuştu. Kalabalığın içinden hızlıca kaçma fikri aklına doluşsa da böyle daha da dikkat çekeceğini düşünerek arkasını döndü. Şimdi tam da karşısında duruyordu kırmızı atkılı çocuk.

Yibo bakışlarını önündeki öğrenciye çevirmeden önce etrafına kısa bir bakış attı. Bu çocuk oldukça popüler olmalıydı çünkü, o yanına geldiğinden beri orada oturan bütün öğrencilerin gözleri onlara dönmüştü. Fakat önünde duran kişi bunu umursuyormuş gibi görünmüyordu. Yibo ona döndüğü an yüksek, neşeli sesiyle Çince selam vermişti. Yibo hala şaşkınlıkla bocalarken hızlıca İngilizce onu anlamadığını mırıldanarak adının Sean Xiao olduğunu öğrendiği çocuk ağzını açamadan hızlı adımlarla oradan ayrıldı. Gördüğü ilk merdivenden yukarı çıkmaya başladığı an, gerginlikle atan kalbini tutarak gözlerden uzaklaşmaya çalıştı. Kalabalık ortamlarda dikkat çekmekten nefret ederdi.

Buraya kaydolurken burada Çinli birinin olacağını aklına dahi getirmemişti. Haikuan'ın varlığının bu uzak ülkede oluşu bile ona tuhaf gelirken ana dilinden aldığı sıcacık bir selamla şaşkınlıktan donakalmıştı. Verdiği tuhaf tepkinin üstüne avucunun içiyle alnına vururken hızlıca dersinin olduğu dersliğe doğru yürümeye başladı. Ona Çince anlamadığını söylerken ne düşündüğünü kestiremese de batırdığı kesindi.

İç geçirerek dersliğe adım attığında sınıfta çok fazla kişinin olmayışıyla rahatladı. Kolçaklı sandalyelerin neredeyse hepsi boştu. Liseden beri asla vazgeçmediği en arka cam kenarına yavaş adımlarla ilerlerken ilk dersin ortak ders* oluşu aklına dahi gelmemişti. Ta ki sınıf yavaş yavaş dolarken kapıda gördüğü bedenle ikinci kez gerilirken bakışlarını ondan çekip çantasından çıkardığı kitabına verdi.

Fakat bugün işler Yibo'nun isteği dışında ilerliyordu. Sınıfa girdiği anda sınıftaki herkesin gülümseyerek selam verdiği kişi, tam da yanındaki kolçaklıya oturmuştu. Bu sefer de İngilizce deniyordu anlaşılan.

"Merhaba."

Yibo duymamış gibi yaparak düz bakışlarını kitabında gezdirirken yanındaki beden sandalyesini gürültülü bir şekilde yanına doğru çekti. Önde oturanların bakışları yavaşça arkaya dönerken sabırsız olan kafasını Yibo'nun okuduğu kitaba doğru yaklaştırdı. Yibo'nun yüzü hala aynıydı. Düz bakışları elindeki kitabın sayfalarında dönüp duruyordu.

"Ne okuyorsun?"

Yibo bakışlarını sayfadan kaldırmadan "Kitap." diyerek hissettiği tuhaf bakışları göz ardı etti.

"Onu fark ettim. Kitabın ismi ne?"

Genç olan cevap vermemeyi düşünürken kitabının üzerinde hissettiği başka bir el ile kitabı hızlıca kendisine doğru çekip kızgın bakışlarını karşısında duran gözlere doğrulttu. Karşısındaki yüz bu sinir dolu ifadeyi görmemiş gibiydi anlaşılan. Yibo'nun yüzüne bakmasıyla gözlerini kırpıştırarak tanışmak için elini uzatmıştı. Fakat aldığı cevap, Yibo'nun gözlerini devirerek sandalyesini yanından uzaklaştırmasıydı. Bu hareketin üstüne tam da ağzını açacaktı ki derse giren hocayla bakışlarını oraya doğru çevirdi.

Stjernestøv | YizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin