Jeg blir vel vant til deg

1.5K 190 544
                                    

|Jeg blir vel vant til deg :Sanırım sana alışıyorum.|

-

"Yibo sen ne yapıyorsun, alışabildin mi Norveç'e? "

Yibo, ders sonrası Zhanın ısrarları sonucu o ve Norveçli arkadaşlarıyla beraber yemekhanede yemek yiyordu. Bir an, karşısında oturan Zhan'ın baya yakın olan arkadaşı Bjørn'un sorusuyla başını yemekten kaldırdı. Zhan yanında oturmuş, kaçamak bakışlarla Yibo'nun vereceği cevabı bekliyordu. Yibo bu ülkeye geldiğinden beri gününün çoğunluğunu Zhan ile geçirmişti. Bu soru ve Yibo'nun vereceği cevap tabi ki de Zhan'ı ilgilendiriyordu!

Yibo, karşısında oturan Bjørn'a hafifçe gülümseyerek başını salladı. "Hm, alıştım."

Zhan bu kısa cevapla memnun olmayarak yanında sessizce yemek yiyen çocuğa döndü. Yibo onu takmadan yemeğini yemeye devam ediyordu. Yibo'nun evinde kaldığı günden beri nedense bilmediği bir sebepten ötürü içi içini kemiriyordu. Her ne kadar Yibo, o gece bir sorun çıkmadığını söylese de Zhan kendi davranışlarına pek güvenemiyordu bundan dolayı Yibo'nun da doğru söyleyip söylemediğini bir türlü anlayamamıştı.

Yibo yemek yerken bir anda kaşığını engelleyen ikinci bir kaşıkla bakışlarını yavaşça kaşığı tutan ele ardındansa o elin sahibine çevirdi. Zhan elini yumruk yapıp yanağına dayamış bir şekilde kendisini izliyordu. Yüzünden asla ama asla silinmeyen o hınzır sırıtış yeniden belirirken, iki tane kaşığın çarpışma sesini duyan masadakiler yemeklerini bırakıp onları izlemeye başlamıştı. Zhan dudaklarını büzerek bakışlarını Yibo'nun gözlerinden çekip hâlâ birbirinin üstünde duran kaşıklara baktı.

"Ne çabuk alıştın. Tek başınasın. Bu kadar çabuk alışacağını düşünmüyordum Yibo."

Son kelimeleri söylerken ses sonu hafifçe tizleşmişti. Sataşma niyeti apaçık ortadaydı.

Bunu bilen Yibo ise Zhan'ın sesinden çıkan kelimeleri kaçırmadan dinlerken, bakışlarını karşısındaki kıvrılan dudaklarda durdurdu. Kıvrılan o şeker pembesi dudakların hemen altındaki imza gibi duran silik ben ise bu görseli korkunç bir şekilde güzelleştirmişti. Gözlerini daha fazla orada oyalandırmadan tekrar kahve gözlere dönüp kaşının tekini kaldırarak alay dolu bir ifadeye büründü.

"Tek başıma olduğumu nereden biliyorsun?"

İkisinin gözleri birbirinde kilitli kalırken Finn diğerlerini dürtüp özellikle Zhan'ın ve Yibo'nun anlaması için İngilizceye döndü. Masada oturan Anette ve Kjersti de gözlerini birbirinden çekmeyen Zhan ve Yibo'yu izliyordu.

"Sanırım bizim bilmediğimiz bir şeyler dönüyor. Bunlar tanışalı bir ay bile olmadı oysa."

Finn'in cümlesiyle gözlerini Yibo'dan çeken Zhan ağzını açacağı sırada Kjersti'nin konuşmasıyla cümlesi boğazına dizildi.

"İskandinav Mitolojisi için beraber ödev yaptılar. Konuşacak zamanları olmuştur değil mi Sean?"

Zhan bir anda ödev konusu açılınca ve ardından aklına hatırlayamadığı o gece gelince gözlerini yavaşça yanında istifini bozmadan yemeğini yiyen Yibo'ya çevirdi. Genç olan sohbeti anlasa bile özellikle sessiz kalmıştı. Bilerek yapıyordu. Başından beri konuya oldukça uzak olan Anette kaşlarını çatarak söze atladı.

"Tamam da kütüphanede ne kadar birbirinizi tanıyabilirsiniz ki? Okulun merkez kütüphanesinde konuşan kimseyi bulamazsınız. İki kez konuşunca anında uyarıyorlar."

"Ödevi kütüphanede değil, benim evimde yaptık."

Yibo başını kaldırmadan Anette'yi cevapladığında, Zhan dudaklarını birbirine bastırıp kahkahasını içine atarak Yibo'ya baktı. Nedense Yibo'nun kurduğu cümleler çok normal olmasına rağmen onda farklı bir etki bırakıyordu. Söylediği doğruydu fakat... fakat Zhan için gülünç bir cümleydi.

Stjernestøv | YizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin