Hediye

610 69 31
                                    

Kaseyi mutfağa geri götürdü. Hala oldukça halsizdim. Yanıma geldi ve ben uzandığım için yanımda yere oturdu. Kafasını benim yanıma koydu. Arka plandaki televizyon sesini duymazdan gelmeye çalışıyordum. Aramızdaki birkaç santimle sadece birbirimize bakıyorduk.

Derek: Daha iyi misin?

-Evet ama uzak dursan iyi olur, sana da bulaştırmak istemiyorum.

Birden yaklaşıp beni öptü. Birkaç saniye öylece kaldık. Gözlerini kapatmıştı bense olayı kavramaya çalışıyordum. Memnun olmadığımı söyleyemem ama böyle bir şey beklemiyordum. LANET OLSUN GEÇREKTEN BENİ ÖPMÜŞTÜ!
Biraz sonra geri çekildi.

Derek: Kurt adamlar hasta olmaz.

İçimdeki duyguyu anlatmam mümkün değildi. Belli etmemeye çalışmak o kadar zordu ki. Yine de ufak bir tebessüme engel olmadım. O an fark ettim ki ondan hoşlanıyordum, hem de çok.
Bir süre daha yanımda durdu. Sonrasında uyuyakaldım.

Ertesi gün uyandığımda yataktaydım ve başucumda bir not vardı. Böyle sabahlara uyanmayı seviyordum.

Not:
Doğum günün kutlu olsun. Ufak bir işim var, bir iki saate dönerim. Kahvaltın mutfakta.

Notu okurken gülümsedim. Doğum günümü nereden biliyordu ki? Doğum günlerim genelde evde yalnız geçerdi ve hangi gün olduğunu bilen tek kişi de Scott'tı. Yine de biliyor olması beni mutlu etmişti. Düne göre daha iyi hissediyordum ama yine de okula gitmeyecektim. Notu alıp mutfağa gittim. Kahvaltım için masaya oturdum ve yemeye başladım. Bitirdikten sonra masayı toplarken içeriden kapı açılma sesi geldi.

Derek: Ben geldim.

Elimdekileri bırakıp yanına gittim.

-Neredeydin?

Derek: Söylersem sürpriz bir yanı kalmaz.

-S-sürpriz? Ne sürprizi?

Derek: Akşam öğreneceksin.

-Söyle söyle söyle söyle söyle söyle söyle...

Derek: Olmaz.

-Söyle söyle söyle söyle...

Derek: Haayır.

-Peki.

Kırgın ama komik bir yüz takınmaya çalıştım. Gülüyordu ama söylemeyecekti. Ben de pes ettim. Nasılsa akşam öğrenecektim. Biraz ps oynamaya karar verdik. Henüz birinci el bitmemişti ki:

-Akşama kaç saat kaldı?

Derek: Daha bir saat bile geçmedi.

-Peki.

Birkaç el daha oynadık.

-Şimdi ne kadar kaldı?

Derek: Daha çok var.

-Zaman neden geçmiyor?

Derek: O zaman kalk. Zaman geçireceğiz.

Beni kaldırdı ve evden çıktık. Arabanın anahtarını bana verdi ve yan koltuğa oturdu.

-Nereye gideceğiz?

Derek: Nereye istersen.

Fazlasıyla rahat görünüyordu. O an aklıma gelebilecek her yeri düşündüm ama karar veremiyordum. Sonunda bovlinge gitmeye karar verdim. Önceden Scott'la çok oynardık. Sürmeye başladım ve biraz sonra bovling salonunun önünde durdum. Arabadan inip içeri girdik. Derek ceketini çıkarıp sandalyelerden birine bıraktı.

Oyun başladığında ilk başlayacak olan bendim. Topu alıp attım. Tüm lobutları devirmiştim.

-Evvvettt!

Dönüp geri çekildim. Sıra Derek'teydi.

Derek: Baştan söylüyorum bu oyunda kötüyüm. Dalga geçme.

Güldüm. Topu alıp attı. Üç lobut devirdi. Gülmemek için kendimi tuttum. Derek'in iyi olmadığı şeylerin var olmasına alışık değildim ne de olsa. Bir hakı daha vardı, onu da atıp iki lobut daha devirdi. Bana döndü.

Derek: Kötü değil berbatmışım.

-Öğretmemi ister misin?

Başını "evet" anlamında salladı. Sıra zaten bendeydi.

-Basketbol gibi düşün. Sadece yerden olanı. Atarken kolunu bükme, potayı tutturmaya çalışır gibi en ortayı nişan al. Sonra da bam.

Topu attım ve sadece iki lobutu devirememiştim. Sonra onları da devirdim. Sıra yine Derek'teydi. Onun bana basketbolu öğretirken yaptığı gibi kolunu tuttum. Artık kontrol tamamen bende sayılırdı. Topu attık ve bütün lobutları devirdik.

-Bak yaptın.

Derek: Sen yaptın.

-Ben topa dokunmadım bile.

Güldü. Bu konuşmayı daha önce de yapmıştık ama tam tersi şekilde. Güzel bir dejavu gibiydi. Bovling bitince bir şeyler yemeye gittik.

Bir pizzacıya gidip yedik ve ondan bundan sohbet ettik. Aklım hala sürprizdeydi. Sanırım bir hediyeydi. Uzun zamandır hediye almamıştım. Pek alışık olduğum şeyler değildi, bu yüzden çok merak ediyordum. Akşam olmuştu. Eve gitmemiz için acele ettirdim. Eve varır varmaz yine söylenmeye başladım.

-Akşam oldu.

Derek: Pekala.

Ceketinin cebinden bir saat çıkardı. Kahverengiydi ve biraz eskiydi. Aslında fazlasıyla tanıdık gelmişti. Saati bana uzattı.

Derek: Babanın saati.

Bunu söyler söylemez saati nereden tanıdığımı hatırladım. Ben küçükken ölmüş olsa da böyle şeyleri hatırlayacak yaşlardaydım. Gözlerim dolmuştu. Saati almadan önce ona sarıldım. Ağlamaya başlamıştım.

-B-ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Teşekkür ederim.

Derek: Rica ederim.

Nereden bulmuştu bunu? Babam öldüğünde küçük olduğum için üstünden çıkan eşyaları bana vermemişlerdi. Oradan bulmuş olabilir miydi? Sarılmayı bırakıp saati aldım. Baktığımda babamla eski günlerimizi hatırladım. Bu alabileceğim en güzel hediyeydi.

Forever <STEREK>Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin