İfade

506 50 54
                                    

Sarılmayı bıraktık. Derek çekmecesine gitti, çekmeceyi açtı ve elinde bir kutuyla geldi. Kutuyu açtı, kutuda iki gümüş rengi alyans vardı.

Derek: Bir gün bu teklifi edeceğim gün için saklıyordum.

Yüzükleri alıp kutuyu yatağa attı. Elimi tutup kaldırdı ve yüzüklerden birini parmağıma taktı. Yüzüğün iç yüzünde " S & D " yazıyordu. Ötekini de ben alıp ona taktım. Hala çok ağlayasım vardı. Neden bilmiyorum ama sanki anlatamayacağım bir duyguydu. Sonunda kendimi tutamayıp gerçekten ağlamaya başladım. Ağladığım, hıçkırıklarımdan anlaşılıyordu ama böyle gözükmemek için yüzümü göğsüne dayadım.

Derek: Neden ağlıyorsun?

Hıçkırıklarla karışık bir sesle:
-Bilmiyorum.

Derek: Bana bak.

Elini yanağıma koyup kafamı kaldırdı.

Derek: Şimdi gülümse.

Gülümsedim. Göz yaşlarımı sildi.

Gülerek:
Derek: Hem neden ağlıyorsun ki? Benimle evlenmek o kadar mı kötü?

Güldüm.

-Şimdiden evet dediğime pişman oldum.

Derek: Artık çok geç.

Beni öptü. Dudaklarımız ayrılmadan yatağa kadar gitmiştik ki telefon çaldı. Bir saniyeliğine kendimi geri çektim.

-Telefon.

Derek: Boşver.

Konuşabilmek için kendimi bir kez daha geri çektim.

-Açmam gerek, ya önemli bir şeyse?

Ayağa kalkıp geri çekildi. Komodine gidip telefonu aldım. Arayan Diego'ydu.

-Diego?

Diego: Stiles, bir iyi bir de kötü haberim var.

Telaşlı bir sesi vardı. Telefondan bile şu anki yüz ifadesini anlayabiliyordum. Zaten ne zaman iyi haber, yanında bir de kötü haber getirmedi ki? Elimdeki telefonu biraz daha sıktım.

-Dinliyorum.

Diego: O işi hallettim, yarın ifade verip kurtulabilirsiniz.

-Kötü haber?

Diego: Şu an derhal oradan çıkmalısınız, ellerinde ifade olmadığı için hala Derek'in peşindeler. Bana zorla yerinizi söylettiler. Şimdiyse oraya geliyorlar. B-bak, sizi satmadım sö-söylemek zorunda k-kaldım ama sonuç olarak s-sana haber verdim d-değil mi?

-Kapat Diego, kapat!

Telefonu sıkmayı bırakıp cebime koydum. Telefon hoparlörde değildi ama duyma becerisiyle Derek zaten her şeyi duymuştu. Aceleyle birkaç eşya alıp garaja indik. Arabaya bindik ve hızla evden uzaklaştık. Bu acele işlere artık alışmıştık. Başımı geri yaslayıp yolu izlemeye başladım. Sanırım Beacon Hills'e gidiyorduk. Parmağımdaki yüzükle oynamaya başladım. Önemli bir konu düşünürken bir şeylerle oyalanma gibi bir huyum vardı. Bütün ömrümüz böyle mi geçecekti? Sürekli bir şeylerden kaçarak, bir şeylerle savaşarak...

Forever <STEREK>Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ