Kanima

643 65 33
                                    

Hala gördüğüm tek şey karanlıktı. Sadece, uçsuz bucaksız karanlık. Bilincim yarı da olsa açıktı. Birinin yanıma geldiğini hissettim. Beni kollarına aldı. Gözlerimi açacak halim yoktu. Midem bulanıyordu. Kıpırdayamayacak kadar yorgun hissediyordum. Beni kucağına alan kişi hızlı adımlarla yürümeye başladı. Hala çok sıcaktı, yangının hala sönmediğini anlamıştım. Belki de her şey bugün de bitmemişti. Biraz sonra gözlerimi hala açamasam da dışarı çıktığımızı fark ettim. Temiz havanın verdiği his beni rahatlatmıştı. Beni bir yere yatırdılar. Kalabalık seslerini dinledim. Sonra Derek'in sesini duydum.

Derek: İyi olacak değil mi?

Bir cevap alamadı. Sanırım ambulanstaydım. Birkaç kez gözlerimi açmayı denedim ama başaramadım. Sanki bütün vücudum bana o kadar ağır geliyordu ki, bunu taşıyabilecek gücüm yoktu. Ambulans hareket etmeye başladı. Derek yanımda mıydı? Biraz sonra biri elimi tuttu. O an anladım ki Derek yanımdaydı.

Yüzüme bir hava maskesi yerleştirdiler ve temiz hava vermeye çalışıyorlardı. Belki Derek'in sorusunun cevabından o görevliler emin olamasa da ben emindim, iyi olacaktım.

Ambulans durdu ve kapı açıldı. Beni, olduğum sedyeyle beraber sürüklemeye başladılar. Hiçbir şeyi göremesem de her şeyi kafamda betimleyebiliyordum. Beni götürürlerken Derek'in bakışlarındaki anlama kadar her şeyi biliyordum. Birkaç saat uyumuş olmalıyım ki uyandığımda hastane odasında, hala yüzümde bir hava maskesiyle yatıyordum. Derek yanımdaydı. Maskeyi yüzümden çektim.

-Dejavu.

Sesimi duyar duymaz kafasını bana çevirdi.

Derek: İyisin değil mi?

-İyiyim.

Artık nefes alabiliyordum. O an gerçekten de günlük hayatta bu kadar basit gelen şeyler için bile minnettar olmamız gerektiğini anladım. Aldığınız bir nefesin bile kıymetini bilin.

Derek'in kollarındaki yanıkları fark ettim.

Derek: Önemli bir şey değil.

Biraz sonra o asıl soru soruldu.

Derek: Yangın nasıl çıktı?

Dev kertenkele olayı tamamen aklımdan çıkmıştı.

-B-ben kimya projem için aşağı indim. Henüz başlayamadan bir ses duydum. Arkamı döndüğümde d-dev bir kertenkele vardı. Benim boylarındaydı ve korkunç gözleri vardı. S-sonra...

Derek: O kimyasallar yüzünden halüsinasyon falan görmediğine eminsin değil mi?

-Yangını başlatan zaten oydu.

Gözleri büyüdü. O da şaşırmıştı. Bana inanıyordu, zaten yalan söylesem de anlardı.

-Dolabı kırdı, sonra da kimyasallar alev aldı. Yangın çıkınca da gitti.

İkimiz de sessiz kaldık. Bir şey diyecekken son anda vazgeçti ve sessizlik diğerleri gelene kadar sürdü.

Kapıdan Scott, Allison, Lydia ve Malia girdi. Aslında muhtemelen Allison ve Lydia, istediklerinden değil de, Scott gelince gelmişlerdi. Hepsi geçmiş olsun dileklerini ilettiler. Malia bana sarıldı. Hala biraz öksürüyordum, Malia'nın sarılmasıyla biraz öksürdüm. Malia bunu duyunca hemen geri çekilip özür diledi. Asıl şaşırdığım şey, Lydia'nın, pek konuşmamasına rağmen gerçekten üzgün gözükmesiydi. Normalde ismimimi bile hatırlamazdı ki gelmesi bile beni şaşırtmıştı. Malia çekilince Scott yanıma geldi ve tokalaştık. Scott'la eskisi kadar yakın sayılmazdık ama hala kardeştik. Ben hala bile onun için canımı verebilirdim ama onun canının, benim için harcanabilecek kadar değersiz olduğundan şüpheliydim. Belki de böyle düşünmekte haklıydı. Böyle düşününce tokalaşırken tuttuğum elini çekip sarıldım ve sırtına iki kez vurdum. Sarılmayı bıraktığımızda odada yine o tuhaf sessizlik oluştu. Sessizliği doktor bozdu. Birkaç bilgi verip bir iki saate eve dönebileceğimi söyledi. Zaten artık iyi hissediyordum. Bu düşüncelerimi, daha önemli olan başka bir düşünce böldü. Çantam sınıfta mı kalmıştı yoksa laboratuvarda yanmış mıydı? Umrumda olan saçma kitaplarım değil, içindeki Scott'ın hediyesiydi. Keşke hediyeyi o yanımdayken açsaydım, şimdi belki de asla bilemeyecektim. O aldığından, benim için değerliydi. Her neyse, alt tarafı bir hediye.

Herkes dağıldı, Derek de beni birkaç saat sonra eve götürdü. O an diğerlerinin yanında söyleyememiştim ama bu kertenkele olayını Scott'a anlatmalıydım. Yarın kliniğe gidip anlatmaya karar verdim. Şimdilik hala tek istediğim dinlenmekti. Üstümdeki yorgunluk azalsa da üstümden tamamen atabilmiş değildim. Derek bana her zamanki gibi fazla dikkat ediyordu. Sürekli yastığımı düzeltiyor, üstümü örtüp duruyordu. Benimse düşündüğüm tek şey o dev kertenkeleydi. Korkunç gözleri vardı. Gözleri bana birini hatırlatmıştı ama o gözler bir insana ait olamazdı. Sivri dişleri, bir insanın kabuslarını süsleyecek kadar ürkütücüydü. Uzun pençeleri vardı. O an düşündüm ki; pençeler, dişler, boyut... O da bir insan olabilir miydi? Kurt adam gibi bir şey. Çünkü öylesine kocaman bir yaratığın elini kolunu sallaya sallaya okula girmiş olması hiç mantıklı değildi. Bilemiyordum, kafam fazlasıyla karışıktı.

Sabaha kadar zamanım dinlenerek ve uyuyarak geçti. Okul önümüzdeki iki günlüğüne tamamıyla tatil edilmişti. Derek bana kahvaltı hazırlayıp yanıma getirdi. Birlikte kahvaltımızı yaptık ve biraz sonra kliniğe gitmek için hazırlanıp evden çıktık. Kliniğe vardığımızda Deaton olayları duymuş olacak ki geçmiş olsun dedi. Teşekkür ettim ve yangına sebep olan yaratığı anlattım.

Deaton: Bir dakika, bir dakika. Okulda bir kanima mı var?

İçimden kendime sordum: kanima??? Anlamsız bakışlarımızı gördü ve açıklamaya başladı.

Deaton: Değişik bir yaratıktır. Fazla güçlüdür. Pençelerinden bir zehir salgılar. Bu zehir bir canlıyı saatlerce felç tutabilir, fazla olduğundaysa öldürebilir.

O an sadece yangınla kurtulduğuma şükrettim. Bu nasıl bir yaratıktı böyle?

-O da bir insan mı yani?

Deaton: Kurt adamlık gibi işliyor, ancak biraz farklı. Kanima olan kişi, insanken kime nefret beslerse, kanimaya dönüştüğünde o kişiye saldırır. Ancak insan formuna döndüğünde, kanimayken yaptığı hiçbir şeyi hatırlamaz. Yani durdur

Yani bunu beni sevmeyen biri yapmıştı. Bulması zor olacaktı ki liste kalabalıktı. Ancak galiba o gözler bir yerden tanıdık geliyor derken haklıydım.

Derek: Peki nasıl durdurabiliriz?

Deaton: Bilemiyorum, mümkün ama çok zor. Tek bir pençe darbesiyle hepimizi alt edebilir. Ancak bir yolunu bulmaya çalışırım.

Eve döndük. Her şeyin Derek yanında değilken olması onu daha da endişelendiriyordu. Artık belki de yine uzun bir süre yanımdan asla ayrılmayacaktı. Belki de bunlar yaşanırken yanımda olmadığı için kendisini suçluyordu, bilemiyorum.

Forever <STEREK>Onde histórias criam vida. Descubra agora