20. BÖLÜM

73.7K 2.7K 731
                                    

Kucağımda Defne, kolumda çantam ve aklımda bin bir türlü dolanan tilkilerle hızlıca arabaya bindiğimde arkamdan gelen bedenin gölgesi de üzerimdeydi. Arabanın arka kapısını büyük bir güçle örterken aynı anda sürücü kapısı da açılıp örtüldü. Ellerim zangır zangır titriyor, ensemden boşalan terin sırtıma doğru aktığını hissediyordum.

Kerim abi arabayı çalıştırdığında kafamı kaldırıp dikiz aynasından yüzüne bakmamla göz göze geldik. Ben ne kadar endişeliysem o, şu an o kadar rahattı. Hayır telefonda Zehra hemen karakola gidin abi dediğini bilmesem sanki beni pikniğe götürüyor şu an falan diyecektim.

“Telefonda Zehra başka bir şey demedi mi Kerim abi, neden apar topar çağırıyorlar beni. Olayın benimle ne ilgisi var?” sorum bakışlarını benden çekip yola bakmasına neden oldu. Ani bir manevrayla akan yola girdiğimizi gördüm yan gözle.

“Bilmiyorum Işıl, bizim birlikte olduğumuzu biliyormuş aradığında her neredeyseniz Işıl’ı karakola götür, şu an herkes onu arıyor deyip kapattı telefonu.” O kapatmadı aslında sen onun yüzüne kapattın. Değilse benim canım arkadaşım birazcık sabırlı olsan sebebini de söylerdi de işte.. 

Dudaklarımı birbirine bastırıp önüme döndüğümde aklımda yüzlerce ihtimal, binlerce felaket senaryoları beliriyordu. Neden karakola gidiyorduk? Kimin başına ne gelmişti? En önemlisi de bunun benimle ne alakası vardı? Ben kendimi kaptırmış saçma sapan düşüncelerde boğulurken önümdeki adamın sesini duydum.

“Defne’nin üzerindeki senin küçüklüğüne ne kadar çok benziyor, yoksa senin mi?” sorusu tüm algılarımda dağıldığında başım istemsizce Defne’nin üzerine düştü. Evet üzerindeki kazak benim kazağımdı. Peki bunu o nereden biliyordu?

Başımı salladım, dikiz aynasından gördü. “Sen nereden biliyorsun bunu ya?” diye sorduğumda cevabı gecikmedi. Tam gözlerimin içine bakarak “Bilirim ben,” dedi tane tane. Mavi irisleri gözlerimden sonra yüzümü tarumar etmeye başladığı sıra yeniden konuştu. “Ama eğer bu kız büyüdüğünde de senin kıyafetlerini giyecekse, Cihangir’in işi iş.” Dedi yüzünü bu kez buruşturarak.

Kaşlarım çatıldı. Yeşillerim dim dik ona bakıyordu. “Ne varmış benim kıyafetlerimde?” diye söylendim.

Kerim abinin yüzündeki kaslar seğirdi. İkisi birbirinden kalın olan dudakları gerildi ve yavaş bir manevra yaparak direksiyonu sağa kırdı. Uzun ve damarlı elleri direksiyonun üzerinde çok.. Çok.. Şey gözüküyordu.. Güzel..

“Senin kıyafetlerinin yarısı yok Işıl,” dedi bakışlarım ona daldığı sıra. “Eksik giysilere bir de çok para döküyorsunuz değil mi? Mesela şu an o üzerindeki paçavranın göbek ve bel kısmı yok. O kazağı üreten firma sahibinin moda diye üretime soktuğu o makinayı si-“

“Hey kendine gel!” deyip Defne’nin kulaklarına ellerimi kapattım ne dediğini anladığımda. “Ne biçim konuşuyorsun ya sen şu an! Ayrıca sana mı soracağım ya ben ne giyeceğimi? Senden icazet mi alacağım? Hayırdır ya sen kimsin?”

“Kim olduğumu sana öyle bir öğreteceğim ki Işıl,” dedi anında Kerim abi gerildiği yüz hatlarını gözler önüne sererken. Bir kaç saniye bekledi. Konuşurken dişlerini öyle bir sıkıyordu ki ağzına bir bir dökülecekti şimdi. Hafiften bir tırsmadım değildi hani. “Bir daha bırak sormayı, aklından bir saniye olsun silemeyeceksin!”

O konuşmanın ardından ben yerime sinip geçtiğimiz yolu izledim. Ya ben aslında şimdi ona ayar verip haddini bildirirdim ama bazen çok sinirleniyordu. Öyle böyle değildi yani. Mesela alnındaki mavi damar ortaya cıkıyordu falan, ben tırsıyordum. O yüzden onu, başka bir zamanın konusu olsun diyerek hafızamın belli bir yerine attım. İllaki günü gelecek, ve ben o söylediklerini burnundan fitil fitil getirecektim. Şimdi araba başında haddini bilmese de olurdu yani..

BADEMLİ MAHALLESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin