3. BÖLÜM

114K 4.1K 2K
                                    

Algılarım kaybettiği bedeni yavaş yavaş bulurken, kalbimin üzerine koyduğum elimin de titrediğini hissediyordum. Daha demin göğüs kafesimi dövmeyi bırakan kalbim, idrak ettiğim gerçekle yeniden küt küt atmaya başlamıştı.

Sen kalk koskoca evde, kaçabileceğin hiç başka bir oda yokmuş gibi Kerim abinin odasını kendine sığınak yap. Zaten bende şans olsa abimden önce ben doğardım da ablamla tüm dünyayı ele geçirirdik.

Kalbim neyin içinde olduğumuzu belli etmek ister gibi daha fazla teklediğinde buranın aslında çokta güvenli bir yer olmadığını anladım. Çünkü her an Kerim abi ya da bir başkası gelebilirdi ve ben bu değişik kokan odada basılabilirdim.

Sahi..

Demin panikle girdiğim odanın içi neden bu kadar şey gibi kokuyordu?

Şey...

Kerim abi gibi.. Ona has..

Buram buram gelen ve burnumu aşındıran bu kokunun sanki sakileştirici de bir yanı vardı. Mesela çok kısa bir an kalbim küt kütlüğünü bırakmış, sakinlemişti. Sahiden sebebi bu koku olabilir miydi? Ya da benim artık devleşen hayal gücüm mü devredeydi yine? Evet evet ikinci seçenek çok daha makuldü. 

Ben gözlerimi yumup, saçma sapan daldığım hülyalara kendimi kaptırdığım an, kapalı kapının ardından yankılı bir ses duyuldu. Ve kahretsin ki bu ses Kerim abinin sesiydi. "Zehra," dedi gür sesiyle. "Aşağıya in, misafirler var." 

Bu cümleden sonra tok ayak sesleri bana doğru yaklaşmaya başlamıştı. Kafamı dayadığım kapının ardındaki ses kulağımın dibine kadar geldiğinde ben hala put gibi olduğum yerde avanak avanak bakıyordum. Hareket yetimi tamamen kaybetmiş, burada böyle yıllarca kalabilecek bir heykel kıvamına gelmiştim.

"Zehra!" bu durumu üzerimden bir örtü gibi sıyıran işte bu yakarış olmuştu. Çünkü sesin geldiği yerle aramızda, sadece şu an yaslı olduğum ve nereden girdim bu cehenneme diye düşündüğüm zannımca da meşe çeşidi bu kapı vardı.

Geldiğimde fark etmediğim ama şimdi karış karış hafızama yazacağım odanın, tam içine açılan, kapıdan sonra görünen küçük hol gibi bir yerdeydim. Adımlarıma komut verdiğimde, ne yapacağımı bilemez bir halde karanlık olan holde yürümeye başladım. Bir dolap, bir sandık bir şey bulurdum belki içine girecek. Aslında böyle şeylere hiç kalkışmayıp geldiğim gibi, Kerim abiyle burun burun gelme pahasına çıkardım bu odadan ama nasıl bir açıklama yapacağıma dair bir yalanım yoktu. Şey mi deseydim aaa Kerim abi burası senin miydi ya odaları karıştırmışım.. Kaç yıldır geldiğim ve neyin nerede olduğunu çok iyi bildiğim bu evde? 

Birkaç adımla zaten odanın tamamen içindeyken, dikkatimi ilk çeken şey simsiyah renkle kaplı dört duvarın tam ortasında duran çift kişilik hatta beş kişilik geniş yatak oldu.

Getireceği kız rahat rahat sığardı artık. O dev gibi bedeni olan Kerim abiyle.

Güneş ışıklarını önleyen kalın ve kaliteli kumaş bir perdenin baştan aşağı örttüğü, bizim evin arka tarafına baktığı dev pencerelerde yansımamı görmemle, aklım yine başıma geldi.

Saklanmalıydım.

Buraya ne için girmiştim, ne olmuştu. Annemin ara ara bu kız akıllanmaz diyerek başladığı bu ve buna benzer cümlelere hak vermemek elde değildi şu durumda.

Başımı esefle sağıma çevirdiğimde dev pencerelerin tam çaprazına denk gelen duvarın, baştan başa modern tip elbise dolaplarıyla kaplı olduğunu görmemle derin bir nefes alarak vakit kaybetmeden kapağını açtım ve içine bir yere attım kendimi. Bir altmış beşlik boyum nerelere sığıyordu böyle. Bir de Allah'tan dolaplar eski tiplerden değildi de, kapağını açıp kapatırken gıcırdamamıştı.

BADEMLİ MAHALLESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin