4. BÖLÜM

103K 3.8K 499
                                    

Beyaz led ışıklarının sardığı, üzerinde ise yüzlerce çeşit makyaj malzemelerinin olduğu, kocaman aynalı masaların her bir bölümüne biz kurulmuştuk. Biz de şey, Sinem, Nihan, Zehra ve ben..

Evet sabah sözleştiğimiz gibi, Betül ablanın kuaförüne gelmiş, hepimiz birer tur ağdalarımızı olmuş, şimdi ise keyifle Betül ablanın yaptığı kahveleri yudumluyorduk. Kuaför salonunun içi akşam olmasına rağmen o kadar aydınlıktı ki, içerisi adeta parlıyordu. Bir duvarı baştan başa döşeli aynalar ve beyaz fayanslı yerler tertemiz, masanın üzerinde duran tüm eşyalar özenle yerleştirilmiş, düzen intizam o biçimdi. Zaten burası kuaförde değildi. Güzellik merkeziydi. Yani Betül abla ismine öyle diyordu.

"Ya Betüş yemin ederim yıldım ben artık," diyerek feryada başladı elindeki kahveden höpürdeterek bir yudum alan Sinem. Tüm gözler şimdi onun o güzel yüzüne çevrilmişti. Koyu kahverengi gözleriyle her birimize ayrı ayrı baktı. Saçına sardırdığı renkli bigudilerle çok sevimli gözüküyordu şu an. Allah var çok güzel arkadaşlara sahiptim ben. Hepsi ay parçası gibiydi vallahi. "Seni böyle evire çevire bir kez döveceğiz ama altı ay tüyün kılın çıkmayacak deseler, Allah'ına kadar tamam derim, bak yeminle." dedikleriyle ardından hepimizin dudaklarından gür birer kahkaha döküldü. Sinem ise küçücük omuzlarını indirip kaldırarak bir çocuk edasına büründü. Üzerine giydiği sarı kazağıyla saç rengini öyle bir tutturmuştu ki, gövdesiyle kafası uzaktan aynı gibi duruyordu. Minicik yüzünü kamufle etmiş gibiydi. Tabi bunu asla Sinem'e söyleyemezdim.

Aslında haklıydı bu sarışın bela. Her ay her ay gına geliyordu vallahi. Zaten başımıza ne geliyorsa hep erkeklere aksettirdiğimiz o tüysüz ve ince vücut kalıbı yüzünden geliyordu. Ne yaptıysak kendimiz yapmıştık yani kızlar.

Betül abla elindeki altın yaldızlı kahve fincanını önündeki masaya bırakıp, omuzlarına dökülen yaşına rağmen yıpranmamış hala dolgun olan kahverengi saçlarını sırtına doğru attı. Betül abla otuz sekiz yaşındaydı ama hâlâ genç kız gibiydi, bize bile taş çıkarırdı yani. Yuvarlak çok güzel bir yüzü vardı. Elmacık kemikleri o kadar belirgindi ki, bazen çıkıp taşacak sanırdım. Suratındaki en güzel detaylardan biri de simsiyah olan gözleriydi. Zeytin gibi irice gözlere, hokka gibi bir buruna ve kapkalın dudaklara sahipti. Hayallerimi yaşıyordu kısacası. 

"Aman kız siz yine iyisiniz," diyerek konuya giriş yaptı Betül abla. Ha, size söylemeyi unuttum. Betül ablanın en sevdiğim huylarından biri de mahallede ne olup bitiyor her bir şeyi noktasına kadar biliyor olmasıydı. Tam bir ayaklı gazeteydi anlayacağınız. "Bir rahatsızlık varmış, adı hirsutizm miymiş neymiş. Erkek kılı rahatsızlığıymış bu. Geçen böyle biri geldi, vallahi çok üzüldüm." 

Kahvelerimizi bitirmiş, sanki bir daha gelmeyecekmiş gibi son rötuşlarımızı yapmaya koyulmuşken Zehra o kızıl saçlarını sallaya sallaya yanıma geldi ve yanımdaki boş döner sandalyeye oturdu. Onun gürültüyle oturmasıyla bense dikkatle serçe parmağıma sürdüğüm bordo ojeyi bir an dikkatimin dağılmasıyla taşırdım. O an öfke damarlarımda bir ağaç gibi açmıştı. Bunun verdiği hırsla araladım dudaklarımı. "Ne yapıyorsun ya sen!?"

Zehra benim sinirle kurduğum bu cümleye oralı bile olmadı. Kıyısından köşesinden bile geçmedi. Kafamı kaldırıp kızgın bakışlarımı ona çevirdiğimde, bana hiçbir şey yapmamış gibi saçma salak baktığını gördüm. Bu benden bir şey isteyecekti belli ki. Bu bakış o bakıştı çünkü.

Başımı olmaz der gibi sağa sola salladım, ardından gelecek cevabı beklemeden elimdeki oje sürme işine devam ettim. Çok geçmedi ki Zehra'nın bir kedi yavrusu gibi çıkan sesini duydum. Yok yok bu kız canımı filan isteyecekti herhalde.

"Işıl'ım," dedi mırıl mırıl "Gece bizde kalsana." bu muydu yani karın ağrısı?

Başımı kaldırıp Zehra'nın yüzüne odakladım bakışlarımı. Bu muydu derdi? Hem de durduk yere? 

BADEMLİ MAHALLESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin