14. BÖLÜM

87.2K 2.6K 488
                                    

Ortalama bir insan hayatında yalnızca 6478 kez falan korkup, endişelenebilirmiş. Benim bu sayıyı ikiye katlamama çok az kalmıştı. Üstelik bu yaşta.

Elimde tuttuğum çantanın askısı benim hafif arkaya doğru sendelememle gevşedi. Her an parmaklarımın arasında kayıp düşecek gibiydi. Sert esen rüzgarın saçımda bıraktığı etkiyle bir kaç tutam gözümün önüne geldi ama aldırmadım. Şu an resmen put gibi kalmıştım ve kalbimin attığını hissetmesem kesinlikle öldüğümü falan düşünürdüm. Nefesimde en son bir yerlerimde takılı kalmıştı çünkü.

Ağzından çıkan kelimelere ve sesinin desibeline dikkat etmeyip her saniye arttıran Tarık, karşıdan sallana sallana bize doğru gelmeye başladı. Sorun onun bizi Kerim abiyle görmesi değildi, sorun şu an ayaklarının hedefi bizken ağzından çıkan cümlelerdi.. Az öncekini sorgulayamadan ben, Tarık bu kez hedef değiştirdi.

"Ulan şerefsiz," diye bas bas bağırıyordu artık Tarık. Her adımında ayakları birbirine dolanıyor, düşmemek için kendini son saniye dengeliyordu. "Sana Işıl'dan uzak duracaksın, o benim demedim mi?"

Ağzından çıkan bu cümleler her ne kadar yayık yayık olsa da anlaşılıyordu ne yazık ki.. Bu, Tarık'ı ilk kez sarhoş görüşümdü.

Başımı benden bir kaç adım ötede duran ve ellerini yumruk yapmış öylece karşısındaki avının kendisine gelmesini bekleyen bir yırtıcı hayvanmış izlenimi veren Kerim abiye çevirdiğimde dudaklarımın arasından bir anda içimde hapsolan nefes çıkıverdi. Öyle ki bu, iç geçirmişim gibi oldu.. Nefesin buğusu görüş açımı çok kısa bir an kapattıktan sonra başımı yeniden bize doğru gelmeye devam eden Tarık'a çevirdim.

Aslında aramızda metrelerce uzaklık yoktu ama Tarık'ın sarhoş olması bize hemen ulaşmasını engelliyordu. Ben duruyordum, Kerim abi daha sonra öne doğru bir adım attı. Ona da kal gelmişti zannımca.

Ensesini tamamen bana döndüğünde benim bakışlarım hâlâ sallana sallana gelmeye çalışan Tarık'taydı. Neden içmişti ki bu kadar? Neden bu duruma düşmüştü? Neydi o söyledikleri?

"Seni uyardım orospu çocuğu!" diye güçsüzce bağırdı Tarık. Adımları yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı. Ama tam cümlesini tamamlamıştı, daha da bağıracaktı ki burnunun üzerine yediği sert bir darbeyle, zaten olmayan dengesini tamamen kaybedip yere yapıştı. Bununla beraber, sanki bana gelen bu, bir vahiymiş gibi dudaklarımın arasından firar eden çığlıkla parmaklarımı dudaklarımın üzerine kapattım.

Saniyesinde "Ne diyorsun lan sen!" diye kükreyerek Tarık'ın üzerine doğru eğilip, parmağını ona doğru sallayan Kerim abinin resmen her yerinden duman çıkıyordu. Öyle sinirliydi ki, Tarık'ın burnundan gelen kırılma sesi bile umurunda değildi. Ben ise sanki buraya çivilenmiş gibi öylece onlara bakıyordum. "Senin belanı sikerim şerefsiz, anama sövdüğün o ağzını sikerim senin!"

Üst üste sanki makinalı bir tüfekten çıkıyormuşcasına edilen küfürler havada uçuşurken, ben sonunda ayaklarıma komut verebildiğimde refleksle Kerim abinin yeniden Tarık'ın yüzüne inecek koluna sarıldım.

"Kerim abi," dedim yalvarır gibi. Temasımla havaya kalkan kolu demir gibi havada asılı kaldı. Öyle ki kaslarının bu kadar sert olması asla hesap edebildiğim bir şey değildi. Bana bakmıyordu ama beni dinlediğinden emindim. Şu an o kadar aciz bir durumdaydım ki. Bir kez daha o hızla vursa Tarık kesin ölecek, o bağırışa daha fazla gürültü çıksa mahalleli ayağa kalkacak, -hoş şimdiye kadar nasıl duymadılar bilmiyorum- en önemlisi annemler duyacak.. Babam.. Abim.. "Nolur yapma!"

Yerde iki büklüm burnunu tutan Tarık'ın yarı açık baygın gözlerini bana dikişini hissettiğimde bakışlarımı Kerim abiden çekmeden devam ettim. Elimin altında saniye saniye kasılışını hissettiğim kolunu vurmasın diye daha fazla kavradığımda, -sanki istese beni savutturamazmış gibi- "Lütfen yapma, sarhoş, ağzından çıkanın ne olduğunu bilmiyor." Diye fısıldadım.

BADEMLİ MAHALLESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin