22. BÖLÜM

62.9K 3K 398
                                    

Duyduklarımla kasılan bedenimin titrememesi için kendimi daha da sıktığım sıra dudaklarımın arasından kesik kesik "Ne.. Ne diyorsun sen?" diye bir cümle firar etti. Ama sesim o kadar kısık çıkmıştı ki duyup duymadığından emin bile değildim. Lâkin karşımdaki adam soluk bile almadan söylediğim şeyi duyduğunu belli edercesine konuşmaya başladığında afallamam daha da arttı.

"Bak dışarıdan nasıl göründüğünün farkındayım, senden ne istediğimin de ama-"

"Aması ne ya aması ne!" diyerek kestim sözünü aniden. Benden ne istediğinin farkında mıydı? Biz neydik de ben onun yatağında uyuyacaktım? Nasıl bir vasıfla? Üstelik anneme ne diyecektim? Salak Derin'in her halta Ali için dediği gibi Zehra için mi diyecektim bende! Ah kör olasıcalar beni nasıl bir şeyin içine atmışlardı böyle?!

"Işıl sakin ol," dedi karşımda rahat rahat konuşmaya devam eden adam. Ayak uçlarının teması kesildiğinde benden uzaklaşıp bir kaç adım geri gitti. Aramızda hatrı sayılır bir boşluk vardı şimdi. Arkasını bana dönüp, parmaklarını uzun ve gür saçlarının arasından geçirdiğinde bir kaç adım daha uzaklaştı. Beyaz tişörtünün sardığı geniş sırtının kasıldığını gördüğümde içimde kalan nefes artık kendiliğinden dışarıya çıkmıştı, öyle rahatlamıştım ki..

"İleriye gittim biraz evet," dedi düz bir sesle. İçinde bir şeyleri kabul etmenin şaşkınlığı vardı yüzünde. "Ama kötü bir niyetim yoktu. Sadece son zamanlarda alışmaya başladığım şu kokunu, daha fazla solumak için can atan ciğerlerime söz geçiremiyorum artık." kalbim yeniden teklemeye başladı. Bu adam böyle konuşmasa mıydı ki? Ayrıca iki saniye önce sinir kat sayım tavan yaparken şimdi nasıl oluyordu da tek cümlesiyle sakinleşebiliyordum?

Sonra bir anda yüzünü yeniden bana döndüğünde bu sefer bana doğru gelmek için bir hamlede bulunmadı. Olduğu yerden havadan havadan bana bakarak "Sana söylediklerim çocuk oyuncağı değildi Işıl, inan bana!" cümlesi aslında günlerdir aklımı kurcalayan bir konuyu şak diye söyleme isteğini dilimin ucuna kadar getirtti. Dudaklarım dilimin ucundan yuvarlanmaya hazır sözcükleri tam söylemeye başlayacaktı ki bir anda frenledim kendimi. Bunu öyle bir hızda yapmış olmama rağmen o bunu farketti. Zaten nasıl fark etmesindi ki, o masmavi okyanuslar yüzümün her zerresini talan ediyordu.

Hakkım yoktu.

Hakkı yoktu.

Dudaklarımı birbirine bastırdığım an ellerim de eş zamanlı olarak yumruk oldu. Bu örümcek ağı gibi beynimin her yerini kaplayan düşünce ilk başlarda elbette yoktu. Ta ki onun beni sevdiğini söyleyinceye dek. Nasıl olurdu hâlâ aklım almazken bunu ona direkt sormam nasıl karşılanırdı o daha da karıştırıyordu kafamı.. Daha doğrusu o günden sonra olur olmadık yerde gözlerimin önüne düşen o görüntünün sebebi, nedeni, açıklaması ne olabilirdi ki benim bunu sormaya ne gibi bir hakkım vardı? Elbette kıskandığım için falan sormuyordum. Aklıma da bunun için falan gelmiyordu. Sonuçta yalan söylemek toplumda hoş karşılanmayan bir şeydi öyle değil mi?

"Ne?" diye sordu içine düştüğüm dehlizin farkına vararak. Beni o dehlizin içine daha da atarak hatta. "Bir şey söyelecektin, geri yuttun neydi o?"

İki kaşının ortası yarıklaşmıştı yine. Bana meraklı gözlerle bakmaya başladığında gözlerinin çekimine yeniden kapılmamak için kafamı yere eğdim. Hayır bakma Işıl.. Bakma.. Bakarsan yine mal gibi kapılacaksın bu aptal şeye.. Sonra içinde ne takıldıysa şakır şakır soracaksın çözülecek dilin.. Sakın bakma.. Buraya neden geldiğini unutma...

Sessizliğim onda üzerime daha da gelme hakkı tanımış olmalı ki "Işıl," diye soludu karşımdaki adam. Ara ara bu tonlamayı duyuyordum. "Yüzüme bak ve az önce bana söylemek isteyipte söylemediğin ya da söyleyemediğin şeyi söyle."

BADEMLİ MAHALLESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin