13. BÖLÜM

77.7K 2.9K 335
                                    

"Bu telefon bugün hiç açılmayacak Işıl."

"Hadi ya, sen mi karar veriyorsun buna?" elim havada asılı kalırken dudaklarımın arasından çıkan tek cümle bu oldu. Aslında kendime gelebilsem daha neler neler derdim de işte... 

Yanımdaki varlık pişkin ifadesinden ödün vermeden bir bana bir havada asılı kalan elime baktı. Refleksle elim aşağıya indiğinde yüzündeki gülümseme genişledi. Tamamen bana dönerken sağ kolunu da koltuğunun üzerine yasladı. Yüzünü bana biraz daha yaklaştırarak "Evet," dedi sakin sakin "Ben karar veriyorum. İtirazın mı var?"   

Ilık ve ferah nefesi yüzüme çarpıp suratımın her yerine parça parça dağıldı. Kirpiklerimin titrediğine şahit oldu bir anda. Ne zaman tutmaya başladığımı bilmediğim nefesim ciğerlerime takıldı. Boğazımda bir yumrunun varlığını hissettim bu yakınlığımızla. O bu halimi anlamış olacak ki ifadesini de pozisyonu da bozmadan "Nefes al," dedi mavi irislerini bir saniye yeşillerimden çekmeden. Ben ise o ana kapılıp gözlerimin rotasını onun o hareket ettikçe daha da kızaran dudaklarına çevirmemek için zor tuttum kendimi. Neler oluyordu bana böyle? Sanki efsun denen illet vardı ve beni şu an tam da şu saniye etkisi altına almayı başarıyordu. Ne düşüneceğimi de ne hissedeceğimi de bilemiyordum. Daha doğrusu neden böyle bir şeyin varlığını sorguluyorum ya da sorgulamak zorundayım asıl onu bilmiyordum..   

Ben acaba bu saçma an ne zaman bitecek diye düşünürken aklıma bir anda sebepsizce Tarık'ın düşmesiyle tepetaklak hissederek kendimi geri çektim. Aramızdaki mesafe gözle görülür şekilde açıldığında boğazımı hafifçe temizleyip kızaran yüzüme aldırış etmeden elim kapının kulpuna gitti ve vakit kaybetmeden dışarıya çıktım. Yanaklarımda kan keseciklerinin pıt pıt patladığını hissediyordum. Alev alevdim deyim yerindeyse.. 

Ağır ağır bahçe kapısına yöneldiğim sıra o da arabadan indi ve yanıma geldi. Rüzgarın ağaç dallarını hareket ettirdiği hışırtı kulaklarıma dolduğunda bakışlarımı bahçenin içinde gezdirdim. Kış mevsimi olmasına rağmen bahçede değişik türde çiçekler vardı. O kadar güzellerdi ki, isimlerini dahi bilmediğim onlarca çiçek.. Kesinlikle bu evde çiçeklerden anlayan birileri olmalıydı. Ben bahçeyi didik didik izlerken az önce biz arabadayken bize dikkatli dikkatli bakan bahçıvanla göz göze geldik. Refleksle başımı sallayıp selam verdiğimde hangi ara geldiğini bilmediğim Kerim abi, önüme geçip görüş açımı kapatarak "Yürü." Dedi emreder tonda.

 Kaşlarımı çatarak duraksadığımda ise dakikalardır ona dönmeyen yüzüm sağımda kalan ve dip dibe olduğumuz bedene döndü. Yanında o kadar kısa kalıyordum ki, ne yaparsam yapayım beni ciddiye alacağına olan inancım her geçen saniye köreliyordu. Bu yüzden içimdeki şeytan yüzüne yüzüne ayı diye bağırıp kaç diye kulaklarıma fısıldıyordu son zamanlarda, üstelik sık sık.. En sonunda uyacaktım ona. 

Üzerime devrilen gölgesi uzanıp zile dokunduğun da böylelikle benim değişik ve hoş bulduğum bahçeyi izleme girişimim de son buldu. 

Saniyeler sonra kahverengi ahşap kapı küçük bir gıcırtıyla açıldı ve bizi uzun boylu, esmer, çok güzel bir kadın karşıladı. Saçlarının rengiyle aynı olan gözlerine usul usul yerleşen gülümsemesi önce bana ulaştığında benim de dudaklarım kıvrıldı. "Hoş geldiniz." Dediğinde ise bir bana bir Kerim abiye bakarak kapıyı tamamen açarak, bizi içeriye buyur etti.   

Daha ilk dakikada yüzüme çarpan güzel bir enerjiyle bugün hiç sıkılmayacakmışım gibi hissettim. Sanırım bu kadınla çok iyi anlaşacaktık.    

İkimizde tamamen içeriye girdiğimizde ben karşımdaki -henüz ismiyle hitap etmeye utandığım- genç kadına gülümsememi arttırarak "Hoş bulduk." Dediğimde Kerim abi buraya daha önce geldiğini belli edercesine salon olduğunu tahmin ettiğim tarafa doğru ilerledi. İnsan nezaketen bir hoş bulduk derdi değil mi? Ama Kerim abi de nezaketin n'si niye bulunsundu ki? Üstelik her ne kadar güzel enerjiyle karşılamasına rağmen daha tanışamadığımız için yabani kaldığım kadınla yalnız bırakmıştı beni.   

BADEMLİ MAHALLESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin