2."Sana dokunuyorum."

1.1K 151 256
                                    

yks olmasaydı her günüm burada geçiyor olabilirdi.. ama işte.. hayat...

neyse bu fici çok seviyorum, en uzun bölümleri buna yazmamdan anlaşılır zaten. yorumlarınızı merak ediyorum.

öptüm sizi sewmek♡ iyi okumalar♡

~

Wooyoung'un bizim için yaptığı kahvelerden bir yudum aldıktan sonra çalan telefonumun ekranına çevirdim gözlerimi. Kayıtlı olmayan bir numara arıyordu. Yanıtlayıp kulağıma götürdüm. 

"Efendim?"

"Alo Bay Park, rahatsız ediyorum kusura bakmayın. Numaranızı iletişim bilgilerinizden aldım, ben Kim Hongjoong."

Beni neden aramıştı ki şimdi? Zaten birkaç saat sonra seansa gidecektim. Belki de önemli bir işi çıktığı için iptal etmek istemişti. Bu seçenek kafamda o kadar cazip gelmişti ki resmen yaşanması için dua etmek üzereydim.

"Sorun yok Bay Kim, rahatsız etmiyorsunuz. Bir sorun mu vardı?" 

"Ah, hayır hayır. Sadece senden bir şey isteyecektim." 

"Buyrun?" diye sordum merakla yerimde kıpraşarak. Wooyoung bile meraklanarak salondan kalkıp buraya kadar gelmiş, dibimde fısıldayarak "Kim o? Kim? Hoparlöre alsana." diyordu.

"Kahvaltı yapamadan geldim de... Gelirken bana elmalı tart alabilir misin acaba?" 

Ne?

Adam senin asistanın, sekreterin falan yok mu bu bir? İkincisi hiç mi paket servis yapan bir yerin numarasını bilmiyorsun? Ne diye benden istiyorsun ki, neyim ben kurye mı?

"Tabii." 

"Çok teşekkür ederim~ Sabırsızlıkla bekliyorum." der demez kapısı tıklatılmış ona doğru gel, dediğini duymuştum. Muhtemelen danışanlarından biri gelmişti. "Görüşürüz o hâlde." diyerek cevabımı beklemeden telefonu kapatmak zorunda kalmıştı. 

Kaşlarım çatık bir şekilde telefonu masaya bıraktığımda Wooyoung yanımdaki sandalyeyi çekip oturmuştu. "Hyung, kimmiş?"

"Bay Kim." 

"Ne dedi, nolmuş?" 

"Sipariş verdi." dedim sinirli bir nefes verdikten sonra. Ardından kahvemden bir yudum aldım. İçesim de kalmamıştı. 

Bu adamın ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışmak zordu. Ben insanları analiz etmeyi severdim. Onları tanır, davranışlarının altındaki anlamlara kendimi alıştırarak olası bir bilinmezlikten korurdum. Ancak Kim Hongjoong benim yaptığımdan daha derin analizler yaparak sonuçlara daha çabuk ulaşan biriydi. Bu yüzden bir sonraki gelecek hamlesini kestirmek zorlaşıyordu.

"Ne siparişi? Ya Acun gibi anlatmasana tek seferde söyle işte." diyerek kolumu çekiştirmişti Wooyoung. 

"Elmalı tart alır mısın gelirken, dedi Wooyoung. Sipariş verdi işte." 

"Ne alaka ki şimdi? Kendi niye almıyor?" 

"Bilmiyorum." 

"Neyse elimize yapışmaz ya, uğrar alırız pastaneden." diyerek kendi kahvesini kafasına dikip sandalyeden kalkmış, fincanını tezgaha bırakmıştı. "Ben giyineyim o zaman, sen hazırlanmışsın zaten." Mutfaktan çıkacakken olduğu yerde durup arkasına bana döndü ve üstümü süzdü. "Sen niye bu kadar erken hazırlandın cidden?" 

"Normal bi saatte haz-" 

"Yalan söyleme, bir bakayım..." diyerek gelmiş, göğsümde bağladığım ellerimi çözüp üstümdeki kıyafetlere bakmıştı. "Hyung... Sen bir özendin mi giyimine bugün?" 

the forbidden  // seongjoong ☆Where stories live. Discover now