12. "Ben öldüm mü?"

612 103 37
                                    

Seonghwa

"O zaman neden şu an odamda?" diye sorduğumda doktorum bir süre sessiz kaldı. Cevabını merak ettiğim için ona çevirdiğim gözlerimi tekrardan camın önündeki koltuğa çevirdiğimde Bay Lee gözünü dikmiş bana bakıyordu hala.

Krem rengi süveterinin omzu kanlar içerisindeydi. Ama canı yanıyormuş gibi durmuyordu. Aslında oldukça ifadesizdi suratı.

Doktorum bana tutuklandı demişti. O zaman nasıl burada olabiliyordu?

Belki de kaçmıştı polislerin elinden ve beni tekrar depoya götürmek için dönmüştü.

"Nerede?" diye sordu Bay Kim. Sanki saray odasındaydık. Klasik bir hastane odasıydı, nasıl görmezdi? Sağlam elimle camın önünü işaret ettim. O gösterdiğim yere bakarken ben de onu izledim.

"Ne yapıyor peki?" diye sormuştu bu sefer de. Kaşlarımı çattım. "Bana bakıyor." dedikten sonra "Görmüyor musun?" diye sordum merakla Bay Kim'e. Eğer cidden burada değilse kafayı üşüttüğümü düşünecekti.

"Ah, hayır. Sadece gözlüklerimi unutmuşum." dedikten sonra ona çevirdim tekrar gözlerimi. Siması tanıdık geliyordu. Bana çok uzak değildi yüz ifadesi. Demin odama girip ağlayan çocuk da öyleydi. Yine de onları tanıyamıyordum.

Onu incelediğimi fark eden doktorum gülümsedi. "Hatırlamaya mı çalışıyorsun?" diye sordu. Gözlerim dudaklarına indi. Güzel bir gülüşü vardı. Dişleri takma gibi duruyordu, yaptırmış olmalıydı.

"Hayır. Hatırladım." dedim ona. Sanki beynimin bir köşesinde canlanmıştı yüzü. "Öyle mi?" dedi şaşkınlığını gizlemeden.

"Evet, şeffaf çerçeveli büyükçe bir gözlük." dediğimde gülüşü daha da büyümüştü. Dudaklarına baktığımı fark ettiğinde hafifçe öksürüp gülüşünü sakladı.

"Dişlerin orijinal mi?" diye sordum kendime engel olamayarak.

Bu sefer odayı kahkahası doldurduğunda tam tarif edip edebileceğimden emin olmadığım bir his kapladı vücudumu. Sanki göğüs kafesimin tam ortasına bir sıcaklık yayılmıştı.

Ben de gülümsemeden edemedim. İstemsizce oldu, fark ettiğimde gülüşümü sildim suratımdan.

"Bunu ilk kez duydum." dedi ve kendine gelmek adına elini yüzüne doğru salladı hava yapmak adına. Bir erkeğe göre küçük elleri vardı. "Evet, benim yani. Orijinal." dedikten sonra göstermek adına otuz iki diş sırıttı. "Beğendin mi?"

"Beğenmem mi gerekiyordu?" diyerek gözlerimi hızla cama doğru çevirdim. Sadece doktorumdu, bir sempati göstermesem benim için daha iyi olurdu. Önceden ne kadar yakın olduğumuzu hatırlamıyordum bu yüzden kendimi korumak adına mesafeyi doğru ayarlamalıydım.

O sırada fark ettiğim şey Bay Lee'nin gitmiş olduğuydu. Gözlerimle odayı turlasam da o yoktu. Yattığım yerde yavaşça doğrulduğumda "Kalkmama yardım eder misin?" diye sordum doktoruma. Dışarıya bakmam gerekiyordu.

Demin giren çocuktan önce kontrollerimi yapan doktor bana arada yürümem gerektiğini, istersem bahçede hava alabileceğimi söylemişti. Sanırım vücudumda kırıklar dışında başka kritik bir hasar yoktu.

Hongjoong yatağın etrafında dolaşıp askıda olmayan kolumu destek olmak adına kendi omzuna atmıştı. Ayağa kalktığımda iyi olduğumu kontrol ettikten sonra seruma uzandı ve yanımda sürükleyerek beni cama kadar takip etti.

Camın önüne geldiğimizde gözlerim hastanenin bahçesini taradı hızlıca.

Yoktu.

Belki de saklanıyordu. Emin değildim.

the forbidden  // seongjoong ☆Where stories live. Discover now