10."Seonghwa benim sevgilim."

687 102 53
                                    

Seonghwa

Yine gece boyunca tavanın yukarısında kalan küçük camdan dışarıyı, günün doğuşunu izlemiştim. Bundan önce geçirdiğim uykusuz gecelerin bir faydası olmuştu doğrusu. Uyuyamamak bana acı vermiyordu. Acı fizikseldi. Vücudumun sağlam bir yeri kalmadığına emindim. Acı aynı zamanda ruhsaldı. Çünkü sağlıklı düşünemiyordum. 

Buraya ilk geldiğim birkaç gün bulunacağıma ve kurtulacağıma dair umutlarım çok büyüktü. Bu yüzden savaştım, kendimi kaybetmemeye çalıştım. Üstünden kaç gün geçtiğini sayamadığım süre zarfında kurtulacağıma dair umutlarım da sönüp gitti. 

Hala nasıl yaşadığımı merak ediyordum doğrusu. Bir keresinde Hongjoong bana "Bedenimiz aslında bizi çok seviyor ve bizi hayatta tutmak için elinden geleni yapıyor." demişti yeme bozukluğum için. Haklıydı, haklı olmadığı tek bir konu bile yoktu. 

Sahi o ne yapıyordu acaba şu anda? 

Beni arıyor muydu? Benim için ağlıyor muydu? 

Peki ya Wooyoung, o ne yapıyordu? 

Kendi halime yanmaktan onları bile düşünemiyordum doğrusu. Ne zaman bir şey düşünmeye çalışsam, aklımı dağıtmak istesem bir yerim sızlıyordu. Çoğunlukla başımdı sızlayan yer. Şimdi de o tanıdık zonklama kendini hissettirdiğinde yüzümü buruşturmuştum. 

Onları bir daha göremeyecektim, düşünmek de sadece bana acı veriyordu. 

Hissiz, düşüncesiz bir varlık olmuştum. Bay Lee'nin de dediği gibi deliydim. 

Eminim buradan çıkarsam Wooyoung benimle bir süreden sonra konuşmak istemezdi. Hongjoong da beni akıl hastanesine kapatırdı. 

Kapı büyük bir gürültüyle açıldığında Bay Lee içeri girmiş hızla arkasından kapıyı kilitlemişti, nefes nefeseydi. Bugün ne olacağını merak ediyordum doğrusu. 

Tekrar bana dönüp üstüme doğru yürüdüğünde hala telaşla hareket ediyordu. "Günaydın." dedim ona. 

"Park Seonghwa." demişti sadece karşılık olarak. Evet bu benim adım, bunu biliyordum en azından. 

Belinden bir silah çıkarıp karşıma dikildiğinde tepki veremedim. Silahı bana doğrulttu. 

İçimden küçük bir parçam mutlu olmuştu. Böyle yaşamaktansa ölmeyi tercih ederdim doğrusu. 

"Sabahın bu saatine cinayet hiç uymuyor." dedim gülümseyerek. "Neden gece gelmediniz?" 

Bay Lee soğuk soğuk terliyordu. Hala hızlı ve derin nefesler alıyordu sebebini çözememiştim. 

"S-senin gibi bir deli için uykumu bölemezdim." dedi kekeleyerek. Haklıydı, ben olsam ben de bölmezdim benim için. Başımla onayladım onu. 

"Şimdi seni çözeceğim." dedi. "Ters bir hareket yapmaya kalkma." Silahı tekrardan beline soktuktan sonra bana yaklaşarak arkama geçti ve dediği gibi beni çözmeye başladı. 

"Neden beni çözüyorsunuz?" diye sordum merakla. Cevap vermedi, seri bir şekilde hareket ediyordu. 

O sırada kulaklarımı siren sesleri doldurdu. Beynimin bir oyunu sandım önce. Ancak Bay Lee küfür edip ellerimi çekiştire çekiştire çözerken anlayabilmiştim gerçek olduğunu.  Benim için mi gelmişlerdi? Ama geç kalmışlardı çünkü Bay Lee beni öldürecekti az sonra. Üzülmüştüm. Sesimi çıkarmadım veya bağırmadım. 

Gücüm yoktu ve bu oyunu sonuna kadar oynamak istiyordum. Beni öldürecekse çözmesinin anlamı neydi? 

"Acele etseniz iyi olur." dedim ona yoksa yetişemeyecekti. O sırada ayaklarımı çözmeyi bitirmişti. "Ayağa kalk." dedi kolumdan kaldırırken. 

the forbidden  // seongjoong ☆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin