22."Yemek yemeyi bilmiyorsun." Final

690 86 50
                                    

Seonghwa

"Baba." 

"Babaa."

"Baba!" diye bağırışı duyup küçük bir elle vücudumun sarsılmasını hissettiğimde gözlerimi zorlukla araladım. Kapalı fon perdelerin küçük aralığından sızan güneşin ışığı gözlerimi kamaştırırken sarsıntının sebebine doğru döndüm yatakta. 

"Günaydın!" dedi neşeli şakıyan sesiyle Wooyoung. "Günaydın canım." diye cevap verdim ona. Sonra her sabah oynadığımız küçük oyunumuza başlamak adına rolüme başladım. 

Ağzımdan garip sesler çıkararak boynumu aniden sağa sola çevirmeye başladığımda Wooyoung kıkırdamaya başlamıştı bile. Küçük ellerini ağzına kapatıyor, oyunumuzu bozmamaya çalışıyordu aklınca. 

"Sen..." dedim gözlerimi kısarak. "Beni yüce uykumdan uyandıran küçük insan." Ellerimi yatağın boş tarafında oturan oğluma zombi gibi uzattım. "Bunun bedelini kahkahalarınla ödeyeceksin!" dediğimde üstüne atlayıp onu gıdıklamaya başlamıştım. Wooyoung kahkahalarla gülüyor benden kaçmak için çığlık atıyordu gülmeye devam ederken. "İmdaat!" diye bağırdığında yüzümü göbeğine yaslayıp ağzımla osuruk sesi çıkartmıştım, Wooyoung daha çok gülmeye başlamıştı. 

"Ne oluyor bakalım burada?" diye Hongjoong'un sesi kapıdan geldiğinde arkamı dönüp dünyalar güzeli eşime baktım. Bugün izinli olduğunu bilmiyordum. 

Hongjoong elinde kepçe, üzerinde papatyalı önlük, kafasına ne zaman aldığını bilmediğim kovboy şapkasını geçirmiş kepçeyi bana doğru sallıyordu. Duruşunun komikliğine gülmeye başladığımda bana çaktırmadan kaş göz yapıp rolüne devam etmişti. "Ellerini küçük beyefendiden uzaklaştır!" dediğinde yataktan doğrulup Wooyoung'ı bir hamlede kucağıma almış Hongjoong'a çevirmiştim. 

"Yoksa ne olur?" diye sordum elimi Wooyoung'ın göbeğine tuttuğumda. Wooyoung gülmeye devam ediyor benden kaçmaya çalışıyordu. 

"Yoksa..." dedi Hongjoong. Kapıdan iki saniye yok olup geldiğinde bu sefer kepçe yerine bir tabak vardı. "Seni kreplerim!"

Wooyoung gördüğü şeyin etkisiyle 4 yaşında değilmiş gibi on dev gücüne kavuşup "KREP!" diye bağırdığında beni ezip geçerek Hongjoong'a koşmuştu. 

Bu hareketine ikimiz de kahkaha attığımızda krepleri bizden çok sevdiğine emindik. Wooyoung krepe bayılıyordu. Hongjoong da izinli olduğu her sabah ona krep yapıyordu. Bir gün ben de sürpriz yapmak istemiş, Hongjoong'tan tarifi almıştım ama Wooyoung benim krepimi yediğinde ağlamaya başlamış beş tane yerine birini zar zor yediğinde hiç beğenmediğini anlamıştım. 

O kadar iyi kalpliydi ki bana kötü olmuş bile dememişti. Ellerine sağlık babacığım demişti ağlarken. Hongjoong'a bunu anlattığımda şok olmuştu o da. 

Hongjoong tabağı arkasına aldığında "Masada yiyeceğiz balım." demişti yüzünde bir gülümsemeyle. Wooyoung hemen sakinleşmiş babasını onaylamıştı. 

"Bunu masaya götürür müsün, ben de babandan intikamını alayım." dediğinde bana pis pis sırıtmıştı Hongjoong. "Tamam ama çok değil." demişti Wooyoung. Tabağı almadan önce yanıma gelip yanağımdan öpmüş sonra tabağı alıp odadan çıkmıştı. 

O kadar tatlıydı ki Wooyoung'u ekmek arası yapıp yemek istiyordum bazen. 

Hongjoong tamamen odaya girip kapıyı kapattığında ben de yataktan kalkmış perdeleri açmıştım. Oda tamamen güneş ışığıyla dolmuştu, camı da araladım havalanması için. 

"İzinli olduğunu bilmiyordum asi kovboy." dedim bu sırada. Ona döndüğümde üstündeki önlüğü çıkarıyordu. Önlüğü bir kenara koyduğunda elini şapkasına atarak yanıma gelmeye başlamıştı. 

the forbidden  // seongjoong ☆Where stories live. Discover now