4."Sen daha güzelsin."

1K 147 317
                                    

Gözlerimi aralayıp içinde bulunduğum karanlık, tanıdık olmayan odaya baktım kendime gelene kadar. Işıklar kapalıydı, sadece storları açık olan camdan gelen ışıklarla aydınlanıyordu.

Saçlarımın arasında ve göğsüme düşmüş olan ellerin varlığını hissettim. Başımı yavaşça yukarı çevirerek bacağında yatmış olduğum doktorumu başı koltuğun sırt kısmına düşmüş bir şekilde uyuklarken gördüm. Göğsü düzenli bir şekilde inip kalkıyordu. Başımı tekrardan yavaşça çalışma masasının üstündeki dijital saate çevirdim. 03.00 a.m.

Seanstan sonra burada uyuyakalmış olmalıydık. Ama kimse gelip onu neden uyandırmamıştı? Benden sonra gelen danışanları olduğunu biliyordum. Bütün programlarını iptal mi ettirmişti?

Aklımda çok soru vardı.

O uyanmadan kalkmam, eve gitmem gerekiyordu. Wooyoung defalarca aramış olmalıydı, eve dönmediğim için endişelenmişti muhtemelen. Ayrıca doktorum uyanırsa ne konuşacağımızı bilmiyordum. Daha önce çocukluğumdan beri kimseyle uyumamıştım. Bir haftadır doğru düzgün uyku çekemediğim için bu kadar derin uyuyakalmış olmalıydım.

Ama ne bir kabus görmüştüm ne de huzursuz hissetmiştim kendimi. Aksine kalkmak bile istemiyordum. Ellerinin sıcaklığını hissedebiliyordum ve bu beni rahatsız etmiyordu. Başımın altındaki bacağı midemi bulandırmıyordu. Sanki onun varlığını hissetmek bana huzur ve güven veriyordu.

İstemeyerek de olsa önce göğsümdeki elinin bileğini yavaşça kavrayıp kaldırdım. Bilekleri bir erkeğin bileği gibi değildi, oldukça inceydi. Sanki yeterince sert sıkarsam morartabilirmişim gibi geldi. Kim Hongjoong yapı olarak minik bir adamdı. Boyu, kilosu, bilekleri, kemikleri.. Çok zarif bir vücudu vardı. Yüz hatları fazlasıyla güzeldi. Badem gibi gözleri, kaydırak gibi burnu ve oyuncaklara benzeyen ağzı.. Saçları her zaman yumuşacık gözüküyordu.

Kim Hongjoong, güzeldi.

Bacağından da yavaşça başımı kaldırarak koltukta doğruldum. Onu uyandırmamam doğru muydu bilmiyordum. Çok rahatsız bir şekilde saatlerce oturmuştu. Boynu, beli her yeri tutulmuştu muhtemelen. Ama uyandırırsam da ne konuşmam gerektiğini bilmiyordum.

Koltuktan kalkıp yukarı doğru gerindim. Resmen hayatımda uyuduğum en güzel uyku buydu. Günlerce uyumuşum gibi iyi gelmişti, kendimi enerjik hissediyordum. Yukarıdan baktım doktorumun uyurken nasıl gözüktüğüne.

Dudakları hafifçe aralanmıştı, çok huzurlu gözüküyordu vücudu ne kadar rahat olmasa da. İşte çok yoruluyor olmalıydı. Kolay bir işi yoktu. Her gün onlarca insanın yaşam mücadelesine tanıklık ediyor, onlara bir şekilde daha iyi hissettirmeye çalışıyordu. Kim bilir neler duyuyordu? Zihni yorgun düştüğünden olsa gerekti bu derin uykusu.

Elimi ileri uzatmıştım saçlarına dokunmak istediğim için. Ama çok kısa sürdü bu isteğim. Sonuçta uyuyordu ve biri kendinde değilken ona dokunmam yanlış olurdu. Bu yüzden elimi çekecektim ki Kim Hongjoong o anda uyanarak elini benimkinin üstüne koymuş, saçlarına götürmüştü. Elimde hissettiğim yumuşacık saçları onlarla saatlerce oynama isteği doğurmuştu içime. "Günaydın Seonghwa." demişti pürüzlü sesiyle. Ardından gülümsedi. Eli hala elimin üzerindeydi. Elimi yavaşça saçlarında gezdirdikten sonra hızla çekerek arkamı döndüm. "Günaydın." dedim boğazımı temizleyerek. Kıkırdadığını duyduktan sonra başımı iyice yere çevirdim.

"Üzgünüm, işleriniz benim yüzümden aksadı." dedim tekrar ona dönerek. O sırada kollarını yukarı, bacaklarını ileri uzatarak geriniyordu. Çok tatlı gözüküyordu, tatlı ve minik. "Ah hayır hayır. Öyle düşünme." dedikten sonra ayağa kalkmış "Benim de kaçamağa ihtiyacım varmış." demişti.

the forbidden  // seongjoong ☆Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora