17. "Telefon numaranı kaybettim."

563 77 30
                                    

Garipti. 

Şu an bulunduğumuz ortamı yüzlerce kelime ile anlatabilirdim ama buna en çok uyanı sanırım bu kelime olurdu. Garipti. 

Evde salondaki ikili koltuklara Wooyoung'la oturuyorduk. Önümüzde dumanları tüten kahvelerimiz duruyordu. Annem -senelerdir görmediğim, hayatımda bile bulunmayan, ne yaptığımı ne yiyip içtiğimi bilmeyen bu kadına anne diyor olmak da yeterince garipti- tekli koltukta elinde kahve fincanı ile oturuyordu. Konuşmaya başlayacaktı ama ne diyeceğini veya nereden başlayacağını seçemiyor gibiydi daha çok. 

Wooyoung beş dakika önce mutfakta kahveleri hazırlarken yanıma gelmiş ve beni annemle yalnız bırakmasının daha doğru olduğunu belki ikimizin yalnızken konuşabileceği özel durumların olduğunu söylemişti. Mantıklıydı aslında ama ben annemle baş başa kalmak istiyor muydum emin değildim. Annemin bana pek bir yanlışı veya kötülüğü dokunduğu söylenemezdi. 

On beş yaşımda lise ikiye giderken yaşanan olaya kadar annemle çoğu anne oğulun sahip olduğu bir türden ilişkimiz vardı. Babamı ben ortaokula yeni başladığım zamanlarda kaybetmiştik. Bu yüzden annemle ilişkimiz biraz daha güçlü denebilirdi. Tek sorun annemin çalışıyor olması ve işten bana doğru düzgün ayıracak zamanı ve enerjisi bulunmuyor oluşuydu. Annemin senelerini verdiği bir şirkette güzel bir pozisyonu vardı. Bu yüzden geçim sıkıntısı çekmemiştik. Açıkçası bunun için ona minnettardım. İki ebeveynin görevini üstlenmişti ve bundan bir kez bile yakınmamıştı. Babam ise genç bir yaşta kalp krizinden vefat etmişti. 

Annemle ilişkimiz lise ikide yaşanan olaydan sonra kopuyordu. Ben bir süre hatta uzunca bir süre kendimi herkesten soyutlamış, her şeyi kendi başıma halletmeye çalışmıştım. Bir sene boyunca bu sırrı saklayabilmiştim. Uyku sorunlarım başladıktan iki ay kadar sonra annem bu durumu fark ettiğinde neden uyuyamadığımı sorduğunda güç bela anlatmıştım olanları ve onu sürekli rüyalarımda gördüğüm yüzünden uyuyamadığımı. 

Annemin bu durumu çözeceğini en azından bana yardım etmesini ummuştum tabii ki. Her çocuk gibi. Ama çok değil bir ay sonra annem okulumu değiştirmiş beni şehrin biraz dışında kalan bir yatılı okula yerleştirmişti. Bundan şikayetçi değildim ama yurtta kalmak beni daha da germişti. Evimde kendime ait özel bir alanım ve biraz da olsa güvende hissettiğim tartışılmaz bir gerçekti. Neden beni o alandan koparıp tamamen yabancı bir ortama zorla soktuğuna hiçbir zaman anlam verememiştim. Ama asıl anlam veremediğim şey iple çektiğim o ara tatilde evin bomboş oluşuydu. 

Eşyalar ordaydı, kıyafetler, bulaşıklar bile. Ama annem o tatil boyunca eve gelmemişti. Telefonlarım hiç düşmedi, çalmadı. Muhtemelen numarasını değiştirmişti. 

Neden? 

Çok fazla sorum vardı. Ancak ben kırgındım.

Bilen bilir bu kırgınlık yorgunluğum yüzündendi. Ben sorularımı sorardım cevap alırdım ama o zamanları geri dönüp değiştiremeyeceğimin farkındaydım. Bu yüzden anlamsız geliyordu konuşmak, cevap aramak. 

Her şeyi hatırlamadan yaklaşık yirmi dakika önce annemle konuşmuştum telefonda seneler sonra. Ama o onu hatırlamadığımı bile bilmiyordu. 

İki yabancıya dönüşmüştük. 

Wooyoung aniden çalan telefonu ile koltuktan kalktı, mutfağa yönelerek konuşurken hemen geleceğini söyleyip birkaç cümle sonra telefonu kapattı. O annemden özür dilerken ben bunun yalan olduğundan emindim ancak kızmadım. Bu garip ortamda ben de bulunmayı tercih etmezdim doğrusu. 

Wooyoung gittikten sonra on dakika daha boş boş oturduk, kahvelerimizi içtik. Daha fazla dayanamayarak konuştum. 

"Sigara içeceğim, hala içiyorsan gel istersen." dedim cevabını beklemeyerek mutfağa ilerlediğimde. Oradan küllük alıp balkona çıktığımda annemin peşimden geldiğini duymuştum. 

the forbidden  // seongjoong ☆Where stories live. Discover now