8."Sanırım kimin yaptığını biliyorum."

625 112 44
                                    

Hongjoong

Polisler o gece geldiğinde bize yirmi dört saat dolmadan kayıp vakalarında herhangi bir hukuki süreç başlatılamayacağını söylemişlerdi. Kanıtları ve iletişim bilgilerimizi aldıktan sonra Seonghwa'nın belirtilen saat içinde geri dönmemesi halinde de karakola gelmemizi iletmişlerdi. 

Wooyoung'u da alıp evime gelmiştim. Onu eve yalnız göndermek istemiyordum, çok kötü bir durumda olduğunun farkındaydım. Sakin kalmaya çalışsa bile ara ara ağlıyor, bana sürekli 'İyi olacak mı, onu bulacağız değil mi?' tarzında sorular soruyordu. Avutmak için kafasını yalanlarla doldurmak istememekle birlikte geçiştiren türden cevaplar veriyordum. 

Eve geldikten sonra ikimiz için yemek söylemiştim. Wooyoung ne kadar yemeyi reddetse de bir şekilde ikna etmiştim. Misafir odasında uyuyordu şimdi yine benim zorumla. 

Ben de odama geçmiştim, ne kadar uyumayı denesem de gözüme uyku girmiyordu. Wooyoung nasıl hissediyorsa aynılarını hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. Dışarı vurmasam da gergin ve stresliydim. Her an patlayabilecek gibiydim. 

Seonghwa'yı ilk gördüğümde içeri kız kardeşim Seoyeon girdi sanmıştım. Yüzleri o kadar çok birbirlerine benziyordu ki. İfadelerinden mimiklerine kadar Seonghwa'nın her şeyi bana onu anımsatmıştı. 

Seoyeon benim hayatımın büyük bir kısmını kaplıyordu. En büyük pişmanlığımdı o. 

O ve ona davranış şeklim. 

Gözümün önündeydi fakat ben görememiştim onu. Bağırıyordu, duymuyordum. Yardım istiyordu, fark edemiyordum. Ellerimin arasından kayıp gidiyordu ve ben tutamamıştım onu. 

Seonghwa'yı da aynı şekilde kaybetmek istemiyordum. Onu gördüğüm ilk andan beri çok farklı bir duyguyla bağlanmıştım ona. Koruyup kollamak istiyordum, göz kulak olmak istiyordum. 

Onu tanıdıkça içimdeki isteklere yenileri de ekleniyordu. Ellerini tutmak istiyordum, sarılmak istiyordum, dudaklarına dudaklarımın değmesini istiyordum. Sevmek istiyordum, onun tarafından sevilmek istiyordum. 

Belki tanışmamamız gereken bir yerde tanışsak da benim için hiçbir şey önemli değildi. 

Psikiyatristlerin normalde kendine tanı koyması, bu konuya göre kendine ilaç yazması yasal değildir. Etik hiç değildir. Ancak kendi adıma çıkarımda bulunacak olsaydım Seonghwa ile Seoyeon'un boşluğunu doldurmaya çalıştığım için onu hayatımın bu kadar merkezine koyduğumu söyleyebilirdim.

Ancak şu an döktüğüm gözyaşlarının Seoyeon'la bir alakası yoktu. Seonghwa için korkuyor, endişeleniyordum. Onun ne halde, nasıl bir durumda olduğunu düşündükçe ağlamam şiddetleniyordu. 

Yatakta doğrulup gözlerimi sildim ve derin derin nefes almaya başladım. 

Seonghwa için güçlü kalmalıydım. 

*

"Bay Kim, siz gidin isterseniz. Ben bir gelişme olursa ararım." dedi Wooyoung. Karakolun kapısının önünde sigara içiyordum, o da hem beni yalnız bırakmamak hem de biraz temiz hava almak için bana katılmıştı. Gözleri ağlamaktan şişmişti. Saat epey geç olmuştu neredeyse tan vakti geliyordu. Yirmi dört saat dolduğu gibi Wooyoung'la karakola gelmiş, ifadelerimizi vermiştik. 

"İşe gitmeyeceğim bir süre." diye yanıtladım onu sigaramdan bir nefes çekerek. Sigarayı sadece bana Seonghwa'yı hatırlattığı için içiyordum. "Sadece gün içinde uğrayıp birkaç işlem halletmem gerekecek o kadar."

Wooyoung biraz sessiz kaldıktan sonra sesi titreyerek konuştu. "Seonghwa onun yüzünden işinizi aksatmanızdan hoşlanmazdı." dedi. Gözlerimi yerdeki taşlardan onunkilere çıkarttığımda dolu dolu olduklarını gördüm. 

the forbidden  // seongjoong ☆Où les histoires vivent. Découvrez maintenant