5."Ne ben sarhoşum ne sen hastasın."

980 152 324
                                    

fici azıcık paylaşır mısınız.. ucundan.. seongjoong shipleyen güzel insanlara.. sizi sewmek <3

(SEONGHWA HONGJOONG'A YUZUK ALMIS DOGUM GUNUNDE ALOOOOOO)

~

"Gitme."

Hongjoong'un tuttuğu koluma ve beni durduracak enerjisi olmadığından yavaşça bileğime doğru kayan eline baktım. "Gerçekten gitsem daha iyi olur." dedim içten içe üzülmemi engelleyemeyerek.

Kalmak istiyordum ama aramızdaki durumu olduğundan daha da garip bir şekle sokmamalıydım. Şu an sarhoş olduğu için bunu düşünemiyor olmalıydı.

Biz birbirimizi bir süre daha görecektik, klinikteki seanslarda. O benim doktorum ben ise onun hastasıydım. Aramızdaki ilişki bundan daha ileri gitmemeliydi. Çünkü o bana iyi geliyordu. Bunu inkar edemezdim bugünden sonra. Ama onu kaybedecek olursam işte o zaman ne yapardım bilmiyordum.

Üstelik sarhoş birinin -kim olursa olsun- ilk defa evine hatta mahrem olan yatak odasına kadar girmiştim. Bu benim için oldukça fazlaydı. Burada durduğum her dakika kendimi daha suçlu hissetmemi sağlayacaktı.

Kolunda gücü olmadığından eli iyice kayarak işaret parmağıma tutunabildi sadece. Yüzünü yastığa gömdü. "Gitme, lütfen." dedi boğukça.

Yanaklarımı dişlemeye başladım. Bunu neden yapıyordu? Yani sarhoş olmasının dışında.. Bir başkasıyla da dışarı çıkıp içtiğinde onun da evine bırakmasına izin veriyor muydu?

Sırtı sarsılmaya başladığında peşini birkaç hıçkırık sesi doldurdu. "Seoyeon."

Kaşlarım çatıldı. Sayıklamaya başladığı Seoyeon'un kim olduğu hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Aklıma gelen ilk şey onu terk eden bir kız arkadaşına ait olabileceğiydi.

Derin bir nefes alarak yatağın kenarına oturdum ve Hongjoong'un parmağımı tuttuğu elini kavradım. "Buradayım." Boşta kalan elimle de yorganın üstünden sırtını sıvazladım. Bunun üzerine ağlaması şiddetini arttırdı. Onu çok seviyor olmalıydı. İçi sökülüyordu resmen.

İçime büyük bir sıkıntı, dert düştü. Omuzlarım ağırlaştı, başım öne doğru kaydı. Hongjoong sürekli gülümseyip kıkırdayan, herkese aşırı kibar yaklaşan, kimsenin moralini bozmamaya çalışan, hayatın akışına göğüs geren biriydi gözümde. Ama içten içe merak etmeme engel olamadım. Her gece, yalnız kaldığında böyle ağlıyor muydu?

Onu bu şekilde paramparça eden acısını etrafındaki insanlardan ustaca saklamayı nasıl başarabiliyordu?

Güçlüydü. Neler yaşadığını bilmiyordum ama güçlüydü. Bir süre ağlamasına izin vermiş, içini boşaltmasına yardımı olacağını düşünmüştüm. Yorganın içinde kaybolan küçük vücudu iç çekişleriyle sarsılmaya devam etmiş, yüzünü bir an için bile o yastıktan kaldırmamıştı. Eli hala elimdeydi. Sıkıca tutuyordu artık.

"Hongjoong. Yüzünü yıkayalım mı?" dedim omzunu yavaşça dürterek. Hıçkırıkları kesilmişti. Bir süre daha sessizce sadece iç çekerek öylece yatmıştı. "Biraz daha iyi misin?" diye sordum. Yüzünü yastıktan kaldırıp boştaki elinden destek alarak doğruldu. Yüzünü sonunda gördüğümde kirpikleri ıslanmış birbirine geçmişti. Yanakları ve dudakları kızarmıştı. Kendine gelmeye çalışıyor gibiydi.

Bakışlarını sonunda bana çıkarttığında gözlerimiz buluştu. Tam o anda göğsümde bir ağrı hissettim. Dolu dolu, kızarık gözleri benimkine baktıkça içimden parçalar kopup terk ediyor gibiydi bedenimi. Ağlayacak gibi olsam da kendimi tuttum.

the forbidden  // seongjoong ☆Where stories live. Discover now