15. "Seni seviyorum."

770 102 130
                                    

Hatırlıyordum.

Yüzümü öyle büyük bir gülümseme sardı ki ağzım yırtılacak gibi oldu. Bu mutlulukla hızımı alamayıp ajummaya bir kere daha sarıldım sıkı sıkı.

Olan biteni hâlâ kavrayamayan zavallı kadın neye uğradığını şaşırmıştı ama daha fazla vakit kaybedemezdim.

Görmem gereken biri vardı.

Acil işimin çıktığını söyleyip koşarak çıktım restoranttan. Boynuma sarkan kulaklıklarımı da kulağıma geçirdim.

Bulunduğum ara sokaktan koşarak caddeye çıktım, cadde boyunca biraz daha koştum. Ciğerlerime dolan nefesin soğukluğu o kadar canlı hissetmeme sebep oluyordu ki.

Hatta daha önce hiç bu kadar yaşadığımı hissetmemiştim demek yalan olmazdı.

Daha önce gördüğüm taksi durağına vardığımda birinin içine atlayıp Hongjoong'un kliniğinin adresini verdim.

Kalbim koştuğum için mi güm güm atıyordu yoksa aklıma bir bir dolan unuttuğum her anı için mi tekliyordu emin değildim.

Hongjoong

Gözlerim masadaki saate kaydı seansımın az önce bittiği danışanım odamdan ayrılırken. Kendimi çokça bu saate bakarken buluyordum artık.

İşime aşıktım. O kadar severek yapıyordum ki ne kadar yorulduğumun, ne kadar yıprandığımın bir önemi yoktu benim için. Bazen öyle ağır şeyler yaşamış insanları dinliyordum ki ruhumun bedenimden çekildiğini hisseder oluyordum. Ama biraz olsun onlara yardımcı olabilme umudu devam etmeme sebep oluyordu. Onlarda gördüğüm en ufacık gelişme bana inanılmaz bir huzur veriyordu.

İçten içe kız kardeşimin benimle gurur duyduğunu hissediyordum.

Normalde gözüm bu saate hiç kaymazdı. Ama artık işimden çok önem verdiğim biri vardı hayatımda.

İşimden daha çok aşık olduğuma inandığım biri.

Bu yüzden bir an önce randevularımın bitmesini ve onu görmeyi istiyordum. Çıkış saatimi iple çekiyordum. Odada yalnız kaldığım her an onu düşünüyordum.

Beni hatırladığını biliyorum. Benimle olan anılarını hatırlamıyor olması bu yüzden beni üzmüyor. Her şeyin bir zamanı var ve Seonghwa o kadar güçlü ki bu zamanı elinden geldiğince kısaltıyor. Bu yüzden üzgün değilim. Sadece doğru zamanın gelmesini bekliyorum.

Kapım çalındığında daldığım düşüncelerden uzaklaşıp seslendim. "Gel."

San içeri girdiğinde bir sonraki danışanın arayıp gelemeyeceğini bildirdiğini söyledi.

Eski ben olsaydı o danışanla ilgili endişe duyar ve iyi olup olmadığını irdelerdim kalan günüm boyunca.

Ama şimdi erken çıkabileceğim için mutlu olmuştum.

San'a teşekkür ettikten sonra bilgisayarıma dönüp danışanın iletişim bilgilerini açtım.

Kısa bir telefon görüşmesi ile gelememe sebebini öğrendikten sonra notlarıma ekleyip ayağa kalktım ve uzunca gerildim.

Omuzlarım ağrıyordu. Ek mesai yapıyordum, yorgundum. Yine de bugün Seonghwa'ya sürpriz yapma planı kurduğum için oyalanmadan toparlandım.

Ev baskını yapacaktım ona. Pijamalarıyla yumuşacık dağılmış saçlarıyla görecektim onu. Bunun hayali bile büyük bir enerji depoladı vücuduma.

Ofisten çıkıp kapımı kilitledikten sonra asansöre bindim.

Tatlı bir şeyler mi alsam gitmeden önce? Seonghwa tatlı yemeye bayılıyordu. Bu saatte bir şeyler kalmış mıdır ki?

the forbidden  // seongjoong ☆Där berättelser lever. Upptäck nu