16. Dağınık.

1K 102 150
                                    

Denizin dalgaları kıyıya usul usul vururken kendimizi kumların üstüne bırakmıştık Hongjoong'la. İkimizin de yüzünde bir gülümseme vardı. Bulaşıcı gibiydi. Gitmiyordu da.

"Benim aklımdan çıkmış." dedim seansta yaptığımız planı kast ederek. Doğrusu onun hatırlamasına da şaşırmıştım. Sonuçta üstünden baya bir zaman geçmişti.

Hongjoong benim hakkımdaki ufacık şeyleri bile hatırlayabiliyordu ve bu beni her seferinde hayrete düşürüyordu. Çünkü çok dolu bir hayatı vardı. Her gün farklı farklı insanların yaşantılarını dinliyordu. Çoğu şeyi not dahi alsa aklının bir kısmını doldurduğunun farkındaydım. Güçlü hafızası olması işini daha da zorlaştırıyordu bana kalırsa. 

Ama kafası ne kadar dolu olursa olsun benim hakkımda her şeyi hatırlıyordu. 

"İyi oldu geldiğimiz, ben de uzun süredir gelmiyordum." diye yanıtladı beni ellerini arkasına yaslayıp ağırlığını omuzlarına vererek. 

Hafif rüzgarda dağılan saçlarını izliyordum. Uzamaya başladıkları için bazen alnına dökülmesine izin veriyordu. Bugün de saçları alnına salınıktı ama rüzgar estikçe yüzü açılıyor ve o bu durumdan hiç rahatsız oluyor gibi gözükmüyordu. Aksine ara ara gözlerini kapatıp rüzgarı hissediyordu. Huzurlu olduğunu görebiliyordum. 

Sahi ben Hongjoong'un duygularını okuyabiliyordum artık. Bunu bu andan itibaren anlamış olmam garipti. Çünkü ben uzun zamandır onun nasıl hissettiğini anlayabiliyordum. Halbuki ondan kendimi geri çekmek istememin başlıca sebebi onu çözemiyor, kapalı bir kutu gibi görüyor oluşumdan kaynaklanıyordu. 

Hongjoong hakkında ilk izlenimlerimi düşündüğümde büyük bir yol kat ettiğimizi görebiliyordum rahatlıkla. 

İlişkimiz için ise aynı şeyi söyleyemeyecektim. 

Ben her ne kadar öyle sansam da, Hongjoong başından beri beni hastası olarak görmediğini bana kanıtlasa da tüm bu olaylardan sonra aramızda bir doktor-hasta ilişkisi olmadığını söylemek yalan olurdu. 

Hayatım travmalarla yüklüyken son yaşadıklarım bende aşılması zor etkiler bırakmıştı ve Hongjoong bana bir doktor olarak yardım etmişti. Seanslar yapmıştık, beni dinlemişti, bana yol göstermişti, neye yakın neyden uzak durmam gerektiğini göstermişti. Bunu bir arkadaşınıza yaptığınız gibi görmeniz zordu. Hongjoong senelerce bunun eğitimini almış bir profesyoneldi. 

Halbuki normal bir arkadaşınıza dert yakındığınızda o sadece anlık çözümler bulur bir çoğunu kendi yaşantısının örnekleriyle harmanlayıp size yardımcı olmaya çalışırdı. Bir en fazla iki kere konuşulur daha sonra üstü kapanırdı. Çünkü arkadaşlık ilişkileri bana göre alma ve verme üzerine kuruluydu. Sadece siz konuşur sadece siz anlatırsanız bir süre sonra karşınızdaki kişi hem aynı olayları duymaktan hem de kendisine sıra gelmemesinden yakınır en sonunda da bıkardı. 

Bu yüzden psikolojik destek alırdı insanlar. Benim de yaptığım gibi. 

Olayların arapsaçına döndüğü yer benim doktorumla başka bir ilişki içinde daha bulunmaya başlamamdı. 

Evet Hongjoong bir doktordu. Bana işinin getirisi ve sıfatıyla yol gösteriyordu. Ama aynı zamanda sevgilim (?) di. Aramızda benim travmalarım ve hayatım dışında geçirdiğimiz tatlı buluşmalar, hoş sohbetler, yakın temaslar vardı. Birbirimize beslediğimiz yoğun duygular ve isteklerimiz vardı. İşin kötüsü Hongjoong aynı zamanda benim arkadaşımdı. Ve ben onun da benden, sorunlarımdan, hayatımdan bıkmasından korkuyordum. 

Zaten hayatında yeterince sorumlulukları varken birini de ben ona yüklüyor gibi hissediyordum. Eğer sevgiliysek sağlıklı bir ilişki sürdürüp sürdüremeyeceğimi de bilmiyordum. 

the forbidden  // seongjoong ☆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin