12| Ben Kont Xiao Zhan.

779 103 243
                                    

Hayat tek bir anlık, tek bir nefeslikti. O an yaşanır, o nefes yenisi tekrarlanmayacak şekilde alınıp verilir ve Kont'un kılıcına bir ölümün adı daha yazılırdı.

Kolaydı.

Ölüm bu, anlatmak epey vakit alsa da yaşaması ve yaşatması da kısacık sürerdi.

Xiao Zhan, gücü her zerresinde hissederken karşısındaki adamın boğazına dayadığı kılıcının kabzasına daha sıkı kavradı. Sahip olduğu her şey ile korkutucuydu ve haklı olarak ona bakan adam da epey korkuyordu.

"Konuş." Yibo bile onu görmezken sesindeki tınıya aldanarak ürpermişti. Elbette bu sözlerin hedefi olan yabancı için her şey daha kötü olmalıydı. "Ya da şimdi öl."

"Yemin ederim..yemin ederim..bu işi sadece para için kabul ettim! Lordum! Canımı bağışlayın!"

Zhan buna inanmadı. Adam şiddetli titreyişlerle yalvarışlara devam ederken, Yibo da tam arkasında devrilmesi mümkün olmayan bir heykel gibi silahını hedefinden ayırmıyordu.

Sokaktaki kalabalıktan hala sesler yükseliyor, insanlar üçer beşer çığlık atan kadının yanından ayrılarak sırt sırta veren ikiliye bakıyordu. Bu esnada Kont'un zihni de karmaşık bir makine gibi işleyerek her ihtimali düşünüyordu.

İki kişiden çok daha fazlası olduğunu biliyordu ama o an, daha çok insan çevrelerini sararsa ne yapacağını kestirememişti. Yalnız olsa kurtulurdu, tek başına olsaydı eğer kaybedeceği hiçbir şeyi olmayan güçlü bir adam olurdu. Ama o an güçsüzdü, çünkü Yibo'nun birkez daha kendisi yüzünden zarar görmesine müsaade edemezdi.

Önündeki adam ağlamaya devam ederken Yibo'ya seslendi.

"Buradan gitmen için bir fırsat yaratacağım."

Baron cevap vermedi. Tek yaptığı iki eliyle kavradığı silahı sağ eline bırakarak diğerini aşağıya indirmek olmuştu.

"Beni duyuyor musun Baron?"

Kont merakla sorusuna yanıt beklerken, dikkatini korumaya çalışıyordu. Yüzünü göremediği Baron da kaşlarını çatmış ve tıpkı onun gibi bozulan dikkatinin kurbanı olmamak için daha çok yüklenmişti kendisine. Üstelik sinirlenmişti de, duydukları hiç hoşuna gitmemişti.

"Kont, ne dediğini önce kendi kulaklarına duyur."

Kont'un bedeni, karşısında eli bıçaklı bir adam olmasına rağmen sarsılmayan bedeni duyduğu bu soğuk ve mesafeli sesle titredi. Bu ses onu Yibo'yu ilk gördüğü zamana götürmüştü ve o zaman, olanlar bir kez daha zihninde gösterime girmişti.

İzin vermeyecekti.

Bu yüzden, "Yibo." Dedi rica eder gibi. "Beni ilk olarak senin duymana ihtiyacım var."

Yibo yine karşılık vermedi ve tek bir saniye etrafına baktı. Tehlikenin kendilerinden çok uzak olduğu zanneden insanlar biraz ötede onları izliyorlardı. Kargaşa hala bir yerde devam ediyor ve işte, birileri üzerlerine doğru geliyordu.

Yüzü kapalı başka biri, elinde tuttuğu şişeyi yere fırlatarak kaçıp gittiğinde, yerdeki sıvıya bıraktığı küçük alev sokağın ortasında güçsüz ama, ortamı dumana boğan bir ateşi hediye etmişti.

İnsanlar artık çok uzağa kaçmış ve ikili yoğun kokulu dumanın önünde kalakalmıştı. Kont işte şimdi kendisini kaybedebilirdi. Kılıcının keskinliği adamın boynunda can yakan bir kesiğe neden olduğunda öfkeyle sordu.

"Kim istedi bunu sizden?"

Adamın gözyaşlarıyla yıkanan yüzü bu seferde acıyla şekillendi, daha çok ağladı. Titreyen bedeni neredeyse yere düşecek bir haldeydi. "Lordum yemin ederim, yemin ederim!"

Lord, don't move that, [Yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin