1.3

302 37 20
                                    

Elimdeki topu son yarım saattir yaptığım gibi potaya gönderdikten sonra kendimi yere attım. Bugün okul çıkışında antrenman vardı, kız takımının antrenmanı biteli yaklaşık yarım saat olmuştu ama Arden ve ben nasıl olsa erkekleri bekleyeceğimiz için çalışmaya devam etmiştik.

"Öldüm yemin ederim."

"Yere yatma kız, pistir."

"Arden, su alıp gelsene bize hazır ayaktayken." Arden başıyla beni onaylayıp okulun içindeki kantine doğru gitmeye başladığında kafamı yerden kaldırıp oturur pozisyona geldim. Erkekler okulun içindeki salonda antrenman yaptığı için biz de bahçeye çalışıyorduk.

"Ne oldu yoksa basketbolun sana göre olmadığını anlayıp pes mi ettin?" Arkamdan gelen sesle sinirle başımı arkama çevirip pişmiş kelle gibi sırıtan Emir'e baktım. "Çok konuşuyorsun ama boş konuşuyorsun maalesef." Emir dediğime gülerek yanımdaki basket topunu alıp sektirmeye başladı. "Ne bu kamyoncu lafları? Kalk da görelim oynayabiliyormuymuşsun."

"Sana kanıtlamama gerek yok oynayabildiğimi."

"Korktun mu yoksa?"

"Ben? Senden?" Büyük bir kahkaha atıp konuşmaya devam ettim. "Güzel kafaymış kardeş." Emir'in sertçe bana attığı topu tutmamla gülerek konuştu. "İyi bari pasları tutabiliyorsun."

"Bu top var ya, sana-"

"Dolunay! Hadi bitti antrenman, gidelim." Uzay'ın bana seslenmesiyle sinirle topu aynı bana attığı hızda Emir'e attım. Emir, bizimkilere baktığı için topu görmeyip tutamadığında gülerek konuştum. "Al, senin daha çok antrenmana ihtiyacın var, belli. Daha pası tutamıyorsun." Keyfim yerine gelmiş bir şekilde bizimkilerin yanına gidip Ege'nin bana uzattığı çantamı aldım ve sırtıma takıp onlarla birlikte okul çıkışına yürümeye başladık.

"Şerefsizim çok yoruldum." dedi Ege saçlarını eliyle düzeltirken.

"Zaten şerefsizsin." dedi Okyanus da ona gülerek, Ege ise sadece gözlerini devirmekle yetinmişti. Bu sırada elindeki telefonda sırıtarak bir şeyler yazan Arden hepimizin aynı anda dikkatini çekmişti.

"Kimle yazışıyorsun bir bakalım." diyip telefonu Arden'den aldı abim ve okumaya başladı. "Bugün çok güzeldin Arden, her zamanki gibi. Mala bak."

"Ya Uzay! Versene telefonumu."

Abim sesini inceltip taklit yeteneğini konuştururken mesajları okumaya devam etti. "Seninle konuşurken bir değişik hissediyorum, Burak." Arden neredeyse ağlayacak gibi olunca Berk hızla Uzay'ın elinden telefonu çekip Arden'e geri verdi. "Al fıstığım."

"Öküz. Hepiniz öküzsünüz. Bir süre benimle konuşmayın." diyen Arden hızla omzundaki çantasını düzeltip adımlarını da hızlandırdı ve önümüzden yürümeye başladı. Ben de diğerlerine kötü kötü bakarak koşup Arden'e yetiştim.

"Anlamıştır hatasını, merak etme." dedim sakin bir sesle. "Ne anlayacak bırak ya, gerizekalı." Arden'in bu kadar sinirli olmasıyla ben de sadece susup yola devam etmiştim. Evlerimizin önüne geldiğimizde ne kadar Arden'i tek bırakmak istemesem de Uzay beni çantamdan tutup eve çekiştirdiği için üzgün kedi bakışlarımla Arden'e el salladım. Zaten kapıdan girerken en son gördüğüm kadarıyla Berk de Ardenler'e gitmişti.

"Hayvan mısın sen ya?" diye bağırdım eve girer girmez Uzay'a.

"Hee, çok yaklaşma ısırırım falan kuduz olursun."

"Aptal." diyerek adımlarımı odama yönelttiğimde yine aynı şekilde çantamdan tutarak beni geriye çekip yüz yüze bakmamızı sağlamıştı. "Özür dile."

"Oldu paşam başka derdin var mı?"

"Var, senin gibi bir kardeş en büyük dert." Dediğinden sonra sinirle ağzımı birkaç kere açmış ama diyecek hiçbir şey bulamayınca da hızla elinden kurtulup odama doğru gitmeye başlamıştım. Arkamdan gelen keyifli gülme sesi daha çok sinirimi bozarken hızla kapımı çarpıp ardından da kendimi çalışma masamdaki sandalyeye bırakmıştım.

Kar Tanesi|TextingUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum