2.5

256 22 7
                                    

Uzay ile aramız hala düzelmemişti, açıkçası ikimiz de düzelsin diye bir çaba da sarf etmiyorduk. Ege, ona söylemediğim için birkaç gün triplense de Uzay ile olan kavgamızın büyüklüğünü fark ettiği an vazgeçmişti. Grupça çoğunlukla iki farklı grup olarak takılmaya başlamıştık. Bazen farklılık gösterse de çoğunlukla yaşıtlar olarak takılıyorduk çünkü aynı sınıfta olmak bu durumu böyle daha da kolaylaştırıyordu. Bazen aynı masada da oturduğumuz oluyordu ama böyle zamanlarda Uzay ile en uzak köşelere oturmayı tercih ediyorduk. Şu anda da ayrı masalarda öğle yemeği yemeyi tercih etmiştik.

"Ne düşünüyorsun?" diyen Arden'e omuz silkerek cevap verdim ve önümdeki yemeğimle oynamaya devam ettim. Ege en son yemeğe olan işkenceme dayanamamış olacak ki nerdeyse tabaktaki yemeğin yarısını ağzıma sokuşturup rahatça arkasına yaslanmıştı. Bu sırada masaya gelip oturan Burak ve Emir'e rezil olarak ağzımdakileri yemeye başladım.

"Seni evde beslemiyorlar herhalde." diye dalga geçen Emir'e çok cevap vermek istesem de ağzım dolu olduğu için göz devirmekle yetinmek zorunda kalmıştım. Karşımızda oturan Arden ve Burak'ın çoktan sarmaş dolaş olup aralarında sohbete başladığını gören Ege, kusarmış gibi sesler çıkararak göz devirdi ve bana döndü. "Çıkışta size geleyim mi?"

Sonunda ağzımdakileri yutup konuşabilmek yaklaşık bir dakikamı alsa da en sonunda onu onayladım. "Gel, Okyanus'un gazabından mı kaçıyorsun?"

"Yok kız, seni Uzay'dan kurtarıyorum. Uzay'ı bize gönderip onun odasını ele geçireceğim."

"O zaman mümkünse bir daha hiç bizim evden çıkma."

"Çıkışta antrenman yok mu?" diye araya giren Emir ile hepimiz uzun bir süre düşünmüş ardından ben konuşmuştum. "Doğru, bu kadar olayın arasında maçları unutmuşum."

"Sanki antrenman olmasa da her gün çalıştığını bilmiyoruz Dolunay, asıl dertlenmesi gereken kişi benim. En son topu, evde Okyanus'un kafasına atmak için elime aldım."

"Seninki yine iyi, ben sene başındaki antrenmandan sonra top bile görmedim." diyen Arden'in arkasından geçen bir çocuk onu cevaplamıştı.

"Niye, evde babalarını görüyorsun ya."

Ege ve ben hızla ayağa kalkıp çocuğun yanına gittiğimizde Ege aynı hızla çocuğun boğazına yapışıp tıslarcasına konuştu. "Ne o, insanların görüşlerine, yönelimlerine saygı duyamayacak kadar mı şerefsizsin yoksa?"

"Hey, Ege! Neler oluyor?" diyerek yine grubun babası edasıyla oturduğu masadan yanımıza gelen Berk'i umursamayıp kaç gündür yaşadığım sinir ve sıkıntıyı da bu olaya ekleyerek Ege ve Berk konuşurken gerinip çocuğun suratına attığım yumrukla herkes ağzı açık bir şekilde bana bakmaya başladı. "Umarım yumruğum hayata karşı bakış açını değiştirir, yoksa çekilecek insan değilsin."

Ardından peşime kimsenin takılmamasını umut ederek kantinden çıkıp spor salonuna doğru gitmeye başlamıştım ki merdivenlerden inerken yukarı çıkan çocuğun beni durdurup elindeki topu göstermesiyle durmak zorunda kaldım. Anlamadığımdan dolayı bir çocuğun bana uzattığı topa bir de çocuğun suratına bakarken bunun geçen gün topunu kestiğim yeşil gözlü çocuk olduğunu hatırladım.

"Ne yapayım topunu? Yine patlatayım mı istiyorsun? Bak sinir zaten tepemde vallahi acımam saplarım yine bıçağı."

"Of, sen de ne zaman görsem sinirlisin, senin sinirin her şeyden çok benim topuma zarar veriyor, nolur bir çözüm bul şuna."

"Kafama topu ben mi istedim atmanı? Atmasaydın kardeşim. Şimdi neden durdurdun sen hem beni?"

"Topumu kestin ama mükemmel bir geri dönüş yapıp bu topu aldım diye, kıskanabilirsin."

"Neyini kıskanacağım be? Oha bu son model, üç gün önce satışa çıkan basketbol topu değil mi?" Birden tüm sinirim gidince topu çocuktan alıp incelemeye başladım. Yeşil gözlü çocuğun bilmiş bir ifadeyle sırıtmasını umursamadan konuşmaya devam ettim. "Azıcık oynayayım mı bununla?"

"Bilemiyorum yani, ben de oynayacaksam olabilir."

"Kabul."

"Eh, ille de ezileyim diyorsun, sen bilirsin."

Kar Tanesi|TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin