2.3

245 22 10
                                    

Uzay ile bugün bizimkilerle gidememiştik çünkü babam bizimle uzun bir konuşma yapmak istemiş ve bunu bizi okula bırakırken yapmayı tercih etmişti.

"Günayd-, ahahahaha kafana noldu lan?" diye soran Okyanus'a göz devirerek Berk'in yanındaki boş sandalyeye oturdum. "Neden şu gerizekalıya sormuyorsun kafama ne olduğunu." diyip Uzay'ı gösterdiğimde bu sefer de Uzay'ın yüzündeki tırnak izini fark etmişlerdi.

"Sana ne oldu lan? Kedi tırmalamış gibi."

"Kedi değil ya keşke kedi olsaydı kardeşim."

"Size ne oluyor ya?" dedi Berk en son dayanamayıp. Ben omuz silkerek geçiştirirken Uzay açıklama yapmayı tercih etmiş olacak ki hemen konuşmaya başladı. "Dolunay arkamızdan iş çevirmeye bayılıyormuş da, onu öğrenmiş olduk dün."

"Ne işi?"

"Gizliden yazan biriyle konuşuyor." dedikten sonra Berk, Okyanus ve Arden yüzleriyle bunu çoktan bildiklerini belli ederken Ege hayretle bana dönmüştü ama Uzay bu sırada çoktan diğerlerinin bildiklerini anlayıp Ege'ye konuşma fırsatı bırakmadan konuşmaya başladı.

"Siz de biliyordunuz yani? İnanmıyorum size ya. Sana ne demeli Dolunay? Herkese söyleyip bir beni mi bu bilgiyi bilmeye yetersiz gördün?"

"Sana söylesem ne olacaktı? Böyle saçma sapan tepkiler verip duracak mıydın yoksa 'ahaha Dolunay sen yanlış anlamışsındır, biri seni niye sevsin' mi diyecektin?" Hızla büyümeye başlayan tartışmamızda Uzay sandalyesinden ayağa kalkınca ben de ayaklandım, seslerimiz de artık normalden daha yüksek çıkıp kantindekilerin dikkati çekiyordu.

"Bana söylemeyi çok görmüş birine bu edeceğim laflar bence az bile kalırmış."

"İşte sen busun ya. Şş, aloo, dünya senin etrafında dönmüyor bunu bir soksana kafana sen. 18 yılının tamamını benden nefret etmeye mi harcadın anlamıyorum. Ben sana bırak bunu söylemeyi, kendimle ilgili hiçbir şey söyledim mi bunu bir düşün istersen."

"Biliyor musun, söylemediğin iyi olmuş. Kafamda seninle ilgili bilgiler yer etsin istemezdim zaten. Beni yok sayanı ben zaten yok sayarım."

"Dolunay, Uzay! Yeter artık tamam." diyerek beni susturan Berk'i umursamadan devam ettim.

"Ya doğduğumdan beri bana çektirmediğin kalmadı. Abilik bu mu sanıyorsun anlamıyorum ama yeter artık." Daha fazla konuşmama izin vermeyen şey Berk'in ağzıma kapanan elleri olmuştu. "Asıl size yeter artık. Kesin seslerinizi." diyen Berk, aynı dün babamın yaptığı gibi ikimizi de susturmuş, gözleriyle Okyanus ve Arden'e beni burdan çıkartması gerektiğini de anlatmış olacaktı ki bir anda iki koluma giren insanlarla adeta bahçeye doğru sürüklenmeye başlanmıştım.

Bahçeye çıkıp beni bir banka oturduklarında kollarımı bağlayıp ayakta dikilen ikiliye bakmaya başladım. "Tamam, göreviniz bittiyse biraz yalnız kalmak istiyorum."

"Yok öyle bir dünya güzelim."

"Okyanus, lütfen. Yalnız kalmak istiyorum, merak etmeyin, iyiyim." Arden dediklerimden sonra bana sorgularca bakınca gülümsemekle yetindim. "Hadi Okyanus gidelim biz, zil çalınca Dolunay da gelir zaten, az kaldı."

"Peki." diyerek saçını karıştıran Okyanus ve Arden'in okula doğru gidip benden uzaklaşmasıyla daha deminden beri yüzümde duran sahte gülümsememi silip sakinleşmek için derin bir nefes aldım. Ama bugün bana sakin olmak yasakmış gibi kafama son hız çarpan top maalesef iki saniyemi bile sakin geçirmeme izin vermemişti.

Hızla ayağa kalkıp yanımda duran topu elime aldım ve bana doğru koşan çocuğun yanına gitmeye başladım. "Çok özür dilerim, yanlışlıkla oldu."

"Yok bir de bilerek yapsaydın."

"Oha kafandan çıkan boynuzumsu şey top yüzünden mi oldu?" diye şaşıran çocukla elimi hemen dün dolaba çarptığım şişliğe götürdüm. "Hem suçlusun hem de hakaret mi ediyorsun? Bana bak yeşil göz, zaten sinirim tepemde-"

"Burda mı yoksa tüm sinirin, o yüzden mi şiş?" diye lafımı bölen çocuğun bir de kafamdaki şişliği göstermesiyle sinirden iyice kızarmış ve kucağımdaki topla birlikte kantine doğru gitmeye başlamıştım.

"Heey, nereye gidiyorsun? Bari topumu verseydin." diye söylenerek arkamdan beni takip eden çocuğu umursamadan hızla kantine girip bulduğum ilk bıçağı sinirle topa batırmıştım. Çocuğun ise ilk tepkisi dudak büzerek bana bakmak olmuştu. "Ama topum..."

"Başlayacağım topuna ha."

"Dolunay, neler oluyor?" Arkamda duyduğum Emir'in sesiyle bıçağı aldığım yere bırakmış, patlattığım topu da yeşil gözlü çocuğun eline sıkıştırıp Emir'e dönmüştüm. "Ben ve kafamdaki şişlik az kaldı okulu ateşe vereceğiz, olan bir şey yok."

Kar Tanesi|TextingWhere stories live. Discover now