Ellerini uzat bana

355 44 28
                                    

Kyungsoo oturduğu yerden doğrularak kalktı, ellerinin arasında titreyen çiçek desenli fincan her an parmaklarının arasından düşecek gibi duruyordu. Sesleri duyabiliyor, ormanın girişine uzak olsa bile tanıdık kokuyu ciğerlerine taşıyabiliyordu. Ilık rüzgar siyah saçlarını hafifçe okşarken, Luhan'da ona katıldı, birlikte harika manzaranın keyfini çıkarabilecekleri balkona ulaşmışlardı.

Kurdu daha uysaldı son birkaç saattir ve Kyungsoo gerçekten cennette gibi hissetmekten kendini alıkoyamıyordu. Düşüncelerini kendisi yönlendiriyor, kararlarını kendisi alıyor, beta bedeninde bir alfaymış gibi hissediyordu nedensizce. Ezilmekten, kendi kurdunun ona kötü sözler söylemesinden, uykusunda bile boğulma tehlikesi yaşamaktan, her şeyde geri kalmaktan, dövüşte işe yaramaz olmaktan, kendini koruyamamaktan bıkmıştı artık.

"Gitmem gerekiyor." dedi, gözleri yanındaki narin elfi bulduğunda. Luhan yanağına dokunan saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken sessizdi. Düşüncelerini saatlerdir kendisine saklıyor, hiçbir şeyi Kyungsoo'ya söylemiyordu. Belki kurdun bir şeyleri bilmesi daha iyi olabilirdi ama söylememesi emredilmişti ve Luhan emirlere uymak zorundaydı.

"Seninle konuşmak eğlenceliydi Kyungsoo. Kurdunu eğitmeye çalışmakta öyle. Sanırım bir süre sana sorun çıkarmayacak."

Öyle olmasını umdu ancak alfası bile onu sadece birkaç gün dizginleyebiliyordu. Kurdu zincirlerini kırdığında daha çok yaralıyordu Kyungsoo'yu. Sustuğu günlerin intikamını almak istercesine daha kötü sözler söylüyor, ona daha da acımasız davranıyordu.

"Bugün için olanlar adına tekrar özür diledim. Plak dükkanın sahibine ya da sana saldırmak gibi bir niyetim yoktu. Onu kontrol edemedim." Kyungsoo derin bir nefes aldı ve bir saniyeliğine elindeki fincana baktı. Abisinin hiddetli sesini duyabiliyordu rahatlıkla. Bir süreliğine içinde bulunduğu gerçek, acımasız dünyayı unutmuştu ve şimdi tüm gerçeklik onu bulmuş, ensesine yapışmıştı. Abisiyle sürüye geri döndüğünde yapacağı şey tüm gün odasına kapanmak olacaktı. Kendisinden, ailesinden ve arkadaş olma umuduyla peşine takıldığı genç kurtlardan kaçacaktı. Ne olduğu soran herkese aynı cevabı verecekti.

Hiçbir şey olmadı.

"Seni bir kez daha görebileceğim, öyle değil mi?" Elfin sesi tüm olumsuzlukların üzerini örterken Kyungsoo yavaşça ona döndü. Bugüne dek karşılaştığı en güzel, en nadide, en görkemli varlık karşısında duruyordu. Luhan konuştuğu anda bile dürtülerini bastıramıyor, istemsizce kendini ona bakarken buluyordu. Umutsuz olduğu buluşma konusuna karşılık gülümsedi, her ne olursa olsun tekrar Luhan'ı görmek istiyordu. Onunla zaman geçirmek, onun saf kokusunu yakınında bulmak, kulağa güzel bir şarkı gibi gelen sesini saatlerce dinlemek istiyordu.

"Evet, elbette." Kusursuz bir şekilde gülümsediğinde, dolunayın hüküm sürdüğü geceyi ona zindan etmek istercesine ismini haykırmıştı abisi ormanın girişinde. Kyungsoo'nun gözleri endişeyle genişlerken daima sıcak olan eline dokunan uzun, ince parmaklar bu endişeye gerek olmadığını söyler nitelikteydi.  "Kötü bir şey olmadan gitmem gerekiyor Luhan. Şu an ormanın girişinde bir kurt adam var, hiç olmadığı kadar öfkeli ve önüne geçen her şeyi öldürebilecek kadar gözü dönmüş bir halde olduğunu hissedebiliyorum. Yanlış anladığı şeyi düzeltmek için gitmeliyim."

" Hayır..." Genç elf bir rüzgar gibi onun önüne geçti.

" Luhan, gitmem gerekiyor beni anlamalısın. Eğer abim birisine zarar verirse dört ırkın arasındaki anlaşma bozulabilir. "

" Seni anlıyorum ama gitmene gerek yok. Abinle konuşacak, onu sakinleştirecek ve iyi olduğunu kanıtlamak için onu buraya getirecek birisinin olduğunu biliyorum. Bu yüzden gitmene ve mutlu olmadığın bir yerde yaşamana gerek yok. "

REDWhere stories live. Discover now