"Savaş yaklaşıyordu ve kazanan biz olacaktık."

5K 529 169
                                    


Bir önceki bölümün bildirimi bazılarınıza gitmemiş, eğer okumadıysanız ilk onu okuyun lütfen. Yorumlarınızı bekliyorum. İyi okumalar.


Küçükken annemin elinden tutup onunla arkadaşlarının evine ziyarete gitmeye bayılırdım hele altın günleri...Beş yaşındaki Eylem'in en sevdiği aktivite altın gününe gitmekti. Gider koca koca kadınlarla bilmiş bilmiş konuşur onları gülme krizine sokardım. Dans eder diğer kadınların çocuklarıyla oyunlar oynardım hele yaşıtım bir erkek çocuğu varsa iki dakikada aşık olur onu evcilik oyununda kocam yapardım. 

Sonra en sevdiğim kısım olan yemek faslı gelirdi. Benim gözüm pastalarda böreklerde olmazdı hemen kuruyemiş kasesinin başına oturur içinden tüm antep fıstıklarını avuçlar bir köşeye geçer yerdim. Annem kaç kere ayıp kızım seçilmez öyle tabaktan demişti ama ben omuz silkip antep fıstıklarımı yemeye devam ettim çünkü bir şey en çok kim seviyorsa onun olmalıydı beş yaşındaki Eylem için. O evde antep fıstığını en çok seven kişi bendim o zaman ben yemeliydim. Tabii çok sonraları bazı insanları sevdiğini söyleyemediğini fark edip antep fıstıklarımı paylaşmaya başladım. Şöyle demişti küçük Eylem kendi kendine "Bazı insanlar ne kadar çok severse sevsin söyleyemez bunu unutma sakın!"

Elimde bir kutu antep fıstığıyla toplantı salonunda bir sandalyeye yaslanmış bacaklarımı da masaya uzatmış bir şekilde Artun Emir Han'ı izlerken bu saçma sapan çocukluk anılarımı düşünüyordum. Mustafa antep fıstığını çok sevdiğimi duyunca bana mutfakta koca bir kutu ı getirmişti. Gidip gelip onu yiyordum. "Eylem artık şunu yemeyi keser misin? Ayrıca düzgün otur karşında hükümdarın var!" sesiyle oflayıp kutuyu masaya koydum ve bacaklarımı toplayıp oturdum.

Bu sabah tüm saray giriş çıkışa kapatılmıştı. Sebep sarayda birinin salgın hastalığa yakalandığı dedikodusuydu. Tabii ki bu benim dahiyane fikrimden başka bir şey değildi. Sonra Artun Han kesin bir emirle saraya dışarıdan girecek her türlü postaya yasak getirmişti. Bunu sadece muhteşem dörtlü ve posta odasında çalışan iki adam biliyordu. Ardından ben Mustafa ile bir konuşma yapıp onu Canpare Hatun'a mührü vermesi için ikna etmiştim. Kendisi inatla o kadına yaklaşmak istemediği söylüyordu ama yapacak bir şey yoktu. Oyunu kurallarına göre oynayacaktık.

Artun Emir Han en güvendiği adamlarını Canpare'yi izlemekle görevlendirmişti. Mühür ondan başkasına geçmeyecekti geçse bile anında haberimiz olacaktı. Plan buydu şimdilik sonrasını bir şekilde yönetecektik. Ben sakindim kimseye bir şey olmayacağını biliyordum ama Artun Han sürekli dizlerini sallayıp duruyordu. Her an patlayacak bir bomba gibiydi. Kapının çalınmasıyla ikimizde girişe döndük. İçeri giren Hasan Paşa bana gülümsedi ardından Artun Han'a dönüp selam verdi. 

"Hünkarım size bir haber iletecektim." Artun Han başını sallayıp onayladı. "İspanya'nın en küçük Prensi ülkemize sürülmek isteniyor. Kral bizzat emretmiş. Sizin için sorun olmayacaksa Karlıca Sarayında Yaşaması rica ediliyor." Artun Han bir süre düşündü aklında bir şeyleri tartıyor olmalıydı. "İspanya kralına karşı çıkacak durumda değiliz. Prensi ağırlamaktan memnuniyet duyacağımızı ilet ve kendisine bir hediye hazırlat." Hasan Paşa onaylayıp eğilip selamını verdi. Kalkarken gözlerinin Artun Emir Han'ın boynunda takıldığını görüp şüpheyle ona baktım. Bakışlarımı hissettiğinde o da bir süre gözlerini bana dikti. Çok uzun sürmeyen bakışma kapının çalınmasıyla bölündü.

Hasan Paşa dışarı çıkarken Yaver isimli genç içeri geçti. Gelip ikimize de selam verdiğinde gülümsedim. Bir şekilde beni kabullenmişlerdi. "Hünkarım bir durum var bilmeniz gereken." Artun Han cevap vermeden sadece bir çene hareketiyle Yaver'e konuşmasını söyledi. Yaver bana kısa bir bakış atsa da üzerinde durmadan konuşmaya devam etti. "Hünkarım Doğu Yakasında bir sorun varmış. Kuzeniniz..." dedi ve sustu. "Devam et dedi Artun Han. "Kuzeniniz Bartu Bey isyankar bir çete tarafından esir alınmış."

Aynanın Diğer TarafındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin