"Hola!"

4.1K 412 143
                                    


Gençlik en büyük hazinedir der anneannem sürekli. Henüz yirmi iki yaşında olduğum için doğru mudur dedikleri bilemem. Ama yetişkin dünyasına adım attıkça her şeyin geçmişte daha güzel olduğunu fark ediyorum. Gençlik doyasıya yaşanması gereken bir dönem. Bu açıdan şanslıydım sanırım. Hiçbir zaman kendimi kısıtlamadım. Canımın istediği gibi gezdim tozdum partilerden partilere koştum. Kendi gençliğim için endişem yoktu ama artık tek düşündüğüm kişi kendim değildim.

Ben hazırlandıktan sonra Eray Paşa odama girmişti. Üzerinde yakasında ve kol kısımlarında dantel işlemeleri olan inci düğmeli beyaz bir gömlek, gri-lacivert bir cepken ve cepkenin kumaşından lacivert bir pantolon vardı. Koyu kahverengi saçları yan yatırılmıştı. Su yeşili gözleri ve kalın pembe dudaklarıysa son derece dikkat çekiciydi. Eray Paşa'nın güzelliğiyle hiçbirimiz yarışamazdık artık bunu daha iyi anlıyordum.

İkimiz de ağzımız açık birbirimize bakarken ilk o konuştu. "Başkasının odasına girdim sandım. Bu ne güzellik." Elimden tutup beni etrafımda çevirdiğinde gülümsedim. "Sen kendi haline bak bir. Kral Artun Han değil de sensin sanki böyle rol çalma olmaz!" mahcup bir şekilde baktı yüzüme. "Merak etme Artun Han'ın yanından geliyorum. Bugün onun ışığının yanında parlayacağımı düşünmüyorum." Başımı iki yana salladım. Artun Han dikkat çekici bir adamdı. Güzel saçları, gamzeleri ve ona çok yakışan gözünün altındaki beniyle istediği herkesi etkilerdi ama Eray Paşa'nın aurası şimdiye kadar gördüğüm kimsede yoktu. Keşke 2020'de yaşasaydı da manken olsaydı.

"Çıkalım mı? Beklemesinler bizi." Başımı sallayıp Eray Paşa'yı onayladım ve yavaşça odadan çıktım. Çok uzun zamandır topuklu kullanmadığım için yürürken biraz zorlanıyordum. Koridordaki tüm gözler bizdeydi. Azıcık utanacak gibi olsam da vazgeçtim ve saçımı savurdum. Bugün kraliçe bendim tabii ki bana bakacaklardı. Dengemi aniden kaybettiğimde Eray Paşa elimi tuttu ve yardımcı oldu. Ona gülümseyip merdivenlere yöneldim. "Uzun zamandır böyle bir yere gitmiyordum işlerin yoğunluğundan. Yine iş için gidiyoruz ama heyecanlı olmaktan alamıyorum kendimi." Gülümsedim Eray Paşa'nın dediklerine. Gençliğini o da yaşamalıydı. Yirmi bir yaşındaydı henüz ve bu kadar çok sorumluluğu kaldıramadığını biliyordum.

"Ölmeden önce mutlaka yapmak istiyorum dediğin ne var?" yüzünü bana çevirdi "Ne o ölüyor muyum yarın?" gözlerimi devirdim. Onu ölüme terk etmeyeceğimi anlaması için daha ne yapmalıydım. "Şaka şaka düşürme yüzünü. Bilmiyorum ki. Düşüneyim mi biraz?" başımı sallayıp koluna girdim ve başka bir koridora geçtik. Son bir kat kalmıştı. "Yüzmeyi öğrenmek isterdim." Aniden kurduğu cümleyle yüzüne baktım. "Sudan korkarım ben Eylem. Keşke yüzme bilseydim." Masumdu. En büyük hayali yüzmek olacak kadar masumdu. "Ben biliyorum yüzmeyi. Sana öğretirim." Şaşkınca baktı suratıma. "Bu yaşta öğrenebilir miyim?" ben çok küçükken öğrenmiştim yüzmeyi babamla gittiğimiz tatil sağ olsun ancak bir yaş kısıtlaması olduğunu da sanmıyordum. "Öğrenirsin tabii gencecik delikanlısın." Yüzüme tuhaf tuhaf baksa da mutlu olduğunu anlamıştım. Eray Paşa gençliğini doyasıya yaşayacaktı. Ona yardım edecektim.

Son merdivenlerden indiğimde karşıdaki tablolardan birini yerine tutturmaya uğraşan Mustafa'yı gördüm. Bir an boş duramıyordu illaki bir şeyler yapacaktı. Üzerinde göğüs kısmı iplerle sıkıştırılmış kiremit renkli hoş bir gömlek ve bol gömlekte belini ortaya çıkaran siyah bir kemer vardı. Çok hoş gözüküyordu. Siyah saçları da şekillendirilmişti. Benim bu akşamki prensim belli olmuştu. Eray Paşa'nın kolundan çıkıp ona adımladığımda hala beni görmemiş o aptal tabloya değişik değişik bakıyordu. Koluna yavaşça dokunduğumda bana baktı. Gözleri bir an bomboş yüzüme odaklandıktan sonra göz bebeklerinin büyüdüğünü ve ağzının açıldığını gördüm. Aptal beni ilk görüşte tanımamıştı. "Nasılım?" deyip kendi etrafımda döndüğümde gülümsüyordum ama Mustafa hala aynı şaşkınlıkla bana bakıyordu.

Aynanın Diğer TarafındakilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin