2.BÖLÜM: Saraya İlk Adım

5.5K 448 111
                                    

Sarayın kapıları önümde açılırken içimi kaplayan heyecanı arkalara itmeye uğraştım. Buraya daha önceden gelip varlığını açık eden o küçük kız çocuğunun nasıl da büyüdüğünü görmeliydi bana nefretle bakanlar.

At arabası durduğunda muhafızlardan biri kapımı açarak bana elini uzattı. Sakin ol Beatrice, sakin ol. Muhafızın parmak uçlarına dokunup bir tüy kadar hafifmişim gibi düşünmesi için göz ucuyla bana baktığını gördüğümde gülümsedim. Kimseye yük olmak istemiyordum. Normal bir insandım. Farkımız yoktu. Hatta ben hepsinden daha aşağıdaydım.

Muhafız gözlerini kaçırdığında gülümsemem soldu. O da diğerleriyle aynı düşünüyordu. Sadece babamdan emir aldığı için bana centilmence davranıp yardımcı oluyordu. Bu düşüncelerle elimi hızla çektim elinden. Bana şaşkınlıkla baktı. Sonrasında kendim ineceğimi anladığından geriye adımladı.

Elbisemin eteğini kavrayarak kaldırdım ve yere doğru bir adım attım. Kahretsin! Ayağımı incitmiştim. Sendelediğimi kimse anlamasın diye yüzümü ifadesiz tutmaya çalıştım. Bu sırada gözüm görkemli sarayın üst katlarına, bir pencereye takıldı.

Bana yukarıdan bakan, gösterişli tacıyla kim olduğunu belli eden kadın; ev sahibi olmasının verdiği özgüvenle bakışlarıyla adeta beni dövüyordu. Beni buradan kovduğunda onunla tanışma şansı yakalamıştım(!) Kraliçeydi. Babamın biricik eşi...

Bakışlarında öfke ya da ona benzer bir ifade yoktu. Aksine öylesine rahat, huzur doluydu ki bugün babamın bana söz verdiği ünvanı alamayacağıma emin gibiydi. Kendine güveniyordu. Bana alayla bakıp pencerenin önünden çekildiğinde anca oraya olan bakışlarımı indirebilmiş ve sarayın girişinde beni karşılayan kadını görebilmiştim. Onun dışında kimse gelmemişti beni karşılamaya.

Babamın gelemeyeceğini, böyle bir şeyin usule aykırı olduğunu biliyordum. Yine de kendimi kenara atılmış bir paçavra gibi hissetmekten alıkoyamadım. Saray çalışanları tarafından bile istenmediğim bariz belliydi. Beni bekleyen kadın beni baygın baygın süzüyor, sıkılmış ifadesini saklama gereksinimi duymuyordu.

Sonuçta ben babası belli olmayan, yasak olandım onun gözünde. Günahlıydım, kötülük tohumuydum.

Annemin sözleri düştü zihnime. Söyledikleri yeniden doldu kulaklarıma. "Asla unutma: Sen bir prensessin. Benim kızım olman bunu değiştirmiyor. Senin baban Kral Lui. Damarlarında onun asil kanı dolaşıyor. Kimsenin sana bir köleymişsin gibi davranmasına izin verme. Onlar seni ezmeden sen onları ez. Gücünü ortaya koy."

Kendimi hemen topladım. Elbisemin eteklerini serbest bırakıp üstümü düzeltirken at arabası uzaklaşıyordu. Geri dönüşü olmayan bir yola girmiştim.

Omuzlarımı kaldırdım, başımı dik tuttum ve kendimden emin adımlarımı kadının üstüne doğru atmaya başladım. Kaşlarını kaldırmış gizleyemediği sersemliğiyle suratıma aval aval baktı. Bir anda titreyen yavru bir kuştan kanatlarını açmış uçan kartala nasıl dönüştüğümü anlamadığına emindim. Onların beni gördükleri gibi olmayacaktım. Ben Kral Lui'nin kızıydım. Merhum Prens Edward'ın kardeşiydim. O ise bir köleydi.

Yüzüne dahi bakmadan yanından geçip sarayın kapısından içeriye yürüdüm. Şaşkınlıkla birkaç saniye boyunca yerinde kalakaldı.

"Sen!" Koşturarak yanıma geldiğinde onu görmezlikten gelerek yoluma devam ettim. "Bu kapıdan yalnızca soylular geçebilir." Suskun kaldım. Aniden kolumu kavrayıp beni durdurdu. "Sana diyorum sefil..."

Beni tutan elini sertçe ittim. "O halde senin geçeceğin kapının girişi başka bir yerde olmalı." Ona arkamızda kalan kapıyı işaret ettim parmağımla. "Git ve saraya layık olduğun kapıdan gir köle!"

GAYRİMEŞRU PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin