36.BÖLÜM: Kan

884 92 8
                                    

İki gündür tutulduğum hücremden her zaman yaptığım gibi birliğimi gözlüyordum. Kral Charles askerlerime bir ulak yollamış ve ülkelerine geri dönmelerini söylemişti. Ele geçirildiğim için savaşmaya gerek olmadığını...

Büyük bir merakla uzaktan görebildiğim kadarıyla birliğime baktığımda çadırların toplanmaya başladığını gördüğümde içimden bir şeylerin koptuğunu hissetmiştim. Neden şaşırıyordum ki? Belki de kral beni çoktan öldürdüğünü söylemişti. Veya Dük Aaron ona verdiğim son emri yerine getiriyor, kalan askerlerin ve soyluların can güvenliği için ülkeye geri dönmek istiyordu.

Onların varlığı bana güç veriyor da olsa eminim ki birkaç gün içinde bu güç benden çekilecek, onlar ülkeye geri dönecek ve ben düşman sarayında yalnız kalıp ölümü tadacaktım.

"Ölmek için yalvaran kimmiş bakalım?"

Duyduğum ukala sesle kaşlarımı çatarak arkamı döndüğümde hücremin demir parmaklıklarının arkasında bütün kibriyle dikilen Richard'ı gördüm. Gülümsedim. "Kardeşim..." Eteklerimin uçlarından tutup alayla reverans yaptım. "Seni görmek ne hoş."

Keyifle gülümseyip beni süzdü. "Kardeşini özledin mi?"

Parmaklıklara yaklaşmaya başladığımda yüzündeki ifadeden gerildiğini anlayıp tek kaşımı kaldırdım. "Benden çekinmiyorsun değil mi? Sana zarar vermeyeceğim."

Çenesini sıktığında yanakları içeri göçtüler ve bakışlarını sertleştirdi. "Bir hücrede kilit altındayken bana zaten zarar veremezsin. Artık korkması ve yalvarması gereken sensin."

Dudaklarımı büzdüm. "Beni öldürecek misin?"

Kaşlarını hızla çattı. "Elbette. Sen yaşamayı hak etmiyorsun. Ölmelisin!"

"Yoksa günahlarını benim boynuma kılıp öldüğümde hepsinden arınabileceğini mi sanıyorsun?" Alayla gülümsedim. Gözlerimdeki muzip kıvılcımları gördüğünde rahatsız oldu. "Ne kötü bir evlatsın. Ve ne kötü bir kardeş. Beni öldürmek istemeni dahi anlıyorum. Lakin öz ailene neden kıydın kardeşim?"

Göz bebekleri titremeye başladı. Onu gördüğümden bu yana oldukça zayıflamıştı. Soyluluk belirten uzun saçları kesilmiş, askeri bir traş olmuştu. Cezasını çekerken onu canından bezdirdileri belliydi. Artık ikimiz de aynıydık. Vücudundaki yaralar üstündeki fiston gömlek ve cekete rağmen gözüme çarpıyordu. İşkenceler gördüğü belliydi.

"Sen ölmeliydin! Babam değil!"

Gülerek hücremde yürümeye başladım. "Ben ölecektim ve babam cezanı sonlandırarak seni tek veliahtı kılacaktı. Böylece o öldüğünde rahat rahat tahta çıkabilecektin. Öyle mi?" Dişleri gibi yumruklarını sıkmaya başladığında kahkaha attım. "Ah Richard... Hangi krallıkta gördün kardeş katlini? Herkes taht için sırasını beklemek zorundayken sen ve annen savaşa girerek bizi diğer ülkelere küçük düşürdünüz."

"En güçlü krallıklardan biriyiz! Kimse bizimle alay edemez. Herkes günün sonunda gelip bize biat etmek zorunda."

Öfkesi beni daha çok keyiflendirdi. "Baksana, konu ülkemizin namı olunca benimle bile aynı cepheye girebilirsin." Tam ağzını açacak ve öfkeyle konuşacakken ben konuştum. "Merak ettiğim bir şey var Richard. Seneler önce odama gelip bana sarılmış ve küçük bir kız kardeşin olmasını hep çok istediğini söylemiştin. Sözlerin doğru muydu? Yoksa her zamanki gibi yalan mı?"

Sorumla öfkesi geçti ve yüzü yumuşamaya başladı. Yumruk yaptığı ellerini açarken çenesini de sıkmayı bırakmıştı. Gözlerini hücremde gezdirip arkasına döndü ve kimsenin olmadığında emin oldu. "Doğruydu," diye fısıldadı. Gözleri uzaklara daldı. "Gerçekten bir kız kardeş isterdim küçükken. Senin varlığını öğrendiğimde ağabeyim gibi yanına gelmek istemiştim ama kraliçe annem izin vermemişti." Kirpiklerimi kırpıştırdığımda derin bir nefes aldı. "Sözlerime belki inanmayacaksın ama..." Ona beklentiyle bakmaya başladığımda gözlerini gözlerime kilitledi ve burukça gülümsedi bana. "Senden ne kadar nefret etsem de seni hep sevdim Beatrice. Buna Tanrı'nın huzurunda yemin ederim."

GAYRİMEŞRU PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin