37.BÖLÜM: Paramparça

903 91 7
                                    

Boş gözlerle karşımda duran adama baktım. Ayların bekleyişi, kimsesizliğimin kimsesi, en güvendiğim insan...

Percival.

Kalbim durmuştu. Geri gelirse heyecanlanacağımı düşünmüştüm. Boynuna atlayacağımı, hatta sevinçten ağlayacağımı... Lakin ben bırakıp gittiği Beatrice değildim artık.

Bana asırlar gibi gelen bakışmamızda gözlerindeki tanıdıklığın kaybolmuş olduğunu fark ettim. Yıldızlara benzettiğim parlak yeşil gözleri sönmüştü. Hep pürüzsüz olan çenesinde kirli sakallar vardı. Kumral saçları uzamış beline dökülüyordu. Zayıf ama çelimsiz olmayan bedeni Aldous'unki gibi kilo alıp şekillenmişti.

Tek bir ifadesi bile tanıdık değildi artık bana. Bakışlarını eskisi gibi okuyamıyordum. Kalbimde eski sıcaklığı hissedemiyordum.

Kardeşimi öldürmeme neden olduğu için mi? Beni yaklaşık iki yıl önce terk edip gittiği için mi? Sarayda olup babamın ölümünü önleyemediği için mi? Bu savaşta yanımda olmadığı için mi? Beni keder içinde tek başıma bıraktığı için mi?

Gözlerimi yanında gergince bizi bekleyen Aldous'a çevirdim. Çenesini sıkmış, sanırım kavuşma sevinci yaşamamızdan korkmuş, bakışlarını ikimiz arasında döndürüyordu.

"Şövalye Lupin."

Aldous gözlerini arkama kilitlediğinde genç şövalyenin arkamda olduğunu anladım. Percival ile bakışmaya devam ediyorduk. Benden bir tepki beklediği açıktı. Lakin ben her gece hüznümü göğe haykırmışken ona fısıldayacak tek bir kelimem bile kalmamıştı.

"Kral Charles'a kardeşimin vefatını bildir ve kendisiyle görüşmek istediğimi ilet." Kapıya yığılmış askerlere baktım. Hem düşman askerler hem kendi askerlerim savaşın bittiğini anlayıp kılıçlarını indirmişler, doğruca bana bakıyorlardı. "Ordum geri çekilecek. Savaşım bitti!"

Lupin büyük bir hiddetle balo salonundan çıkarken Percival'a ruhum çekilmiş de geriye yalnızca gözlerimdeki acıma kalmış gibi baktım. Kardeşimi öldürdüğüm kanlı kılıcı önüne attığımda mermerde metalin sesi yankılandı. Gözlerine şaşkınlık yayıldı. Ondan tiksinerek baktım ona.

Aldous'la birlikte salondan ayrılırken askerler açılmış bize yol veriyorlardı. Percival'dan ses geldiğinde dönüp göz ucuyla baktım. Yere attığım kılıcı alıp öfkeyle haykırdı ve salonun bir köşesine fırlattı.

Benim nasıl canım acıyorsa onun da acısın istiyordum. Yanıp kavrulsun. Ellerimi kardeşimin kanına bulamamı sağlamanın bedelini ödesin.

🏹🏹🏹

Gemiye bindiğimde ordum sevinç naralarıyla beni yüceltmeye devam ediyorken sarayın surlarının üstünden gidişimi izleyen Kral Charles'a baktım. Onunla yaptığımız anlaşmayı şimdilik ikimizden başka birinin bilmesine gerek yoktu. Bilinmesi iki krallığı da olumsuz etkilerdi.

Yanımda duran Aldous gergince gemiye binen mürettabat ve askerleri izliyordu. Teçhizatlar ben kralla görüşürken yüklenmişlerdi. Dük Aaron karada, geminin hemen altında Percival ile konuşuyordu.

"Yaptıklarınız için minnettarım, Bay Woodshed. Geri gelip prensesimiz düşman sarayındayken benimle orduya öncülük edip büyük bir cesaretle saraya tek başınıza girdiniz ve prensesimizi kurtardınız."

Aldous homurdandı. "Dük sinirlerimi bozmaya başladı."

Sessiz kalıp onları dinlemeye devam ederken Percival başını kaldırıp bana baktı. "Ben bir şey yapmadım. Prenses zaten kurtulmuştu."

GAYRİMEŞRU PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin