49.BÖLÜM: Sır

875 80 13
                                    

Atımdan indiğimde beni karşılamaya çıkmış saray halkında gözlerimi gezdirdim. Ardından öndeki tanıdık simada takılı kaldım. Ne acıydı. Hâlâ genç bir prenses olsaydım belki kimsenin ne düşüneceğini önemsemeyerek eski dostuma sarılabilirdim. Lakin her şey mazide kalmıştı. Artık ne ben hoyrat bir prensestim ne de o yalnızca dostumdu.

Gözleriyle baştan aşağı inceledi beni ve dudaklarına buruk bir tebessüm kondurdu. Özlemle dolup taşan o koyu gözlerinin içi bile güldü beni görünce.

"Sayın Vekil?"

Bana elini uzattığında bir an için duraksadım. Ardından olması gerekeni yapıp ona karşılık verdim. Sıcak nasırlı parmakları avucuma dokundu ve nazikçe öptü elimin üstünü. "Hoş geldiniz." Elimi geri çekerken sesini alçalttı. "Giderken niye veda etmedin bana?"

İki yıl önce aldığım haberle aceleyle ayrılmıştım Scardin'den. O sabah Aldous'un şehri denetlemek için saraydan ayrıldığını öğrenmiş, ona Ardsontine'e döndüğümün haberini verip veda etmemiştim.

"Acele etmem gerekiyordu." Tek kaşımı kaldırdım. "Peki sen? Neden yazmadın bana?"

İki yıldır aşk mektupları göndermiyordu. Zaten böyle bir arzum da yoktu. Hatta o mektupları beni sinirlendiriyordu. Brandon'ın son durumunu haber vermek için bile yazmıyor olmasını garipsemiştim sadece. Onun yapması gerekeni Lupin yapıyordu. Birkaç ayda bir bana oğlum ve ülke hakkında haberler veriyordu.

"İster miydin? Mektuplarıma cevap bile vermeye tenezzül etmiyordun halbuki."

Gözlerimi devirdim. "Siyasi mektuplarına her daim cevap verdim Aldous. Yalnızca kişisel olanlara..."

"Haklısın."

Öylece kestirip attığı için şaşırdım. Birkaç saniye boyunca ondaki bu değişikliği anlamaya çalışarak baktım yüzüne. Sonunda Anthony yanımıza geldi ve üçümüz saraya doğru yürümeye başladık.

"Brandon nerede?"

"Şu gönderdiğin kızın yanında olmalı. Onunla haftalardır yakından ilgileniyor. Kız defalarca kaçmaya çalıştı."

Kaşlarımı öfkeyle çattım. "Demek kaçmaya çalıştı," diye mırıldandım. "Bakalım beni karşısında görünce de kaçmak isteyecek mi?"

Aldous umursamıyormuş gibi omuz silkti. "Brandon'dan uzak olduğu sürece istediği yere kaçabilir. Şimdiden onun aklını bulandırmaya başladı. Toplantılara katılmak yerine kızla sohbet ediyor."

Aldous'un sözleri gerilmeme neden oldu. Bu ne demek oluyordu?

Aldous danışman toplantısı olduğunu söylediğinde onların bensiz başlamalarını, daha sonra katılacağımı söyleyerek Anthony ile üst kata çıktım. Onunla kısa bir süre konuştuktan sonra hizmetlilerin yönlendirmesiyle bir odaya girdik.

"Demek oğlum beni karşılamaya bile inmiyor(!)"

Brandon oturduğu koltuktan hızla kalktı. Boyu uzamıştı. Eskisinden daha zayıf göründü gözüme. Beni görmeyi beklemiyor olmalı ki şaşırdı. "Kraliçem! Siz..."

"Neden şaşırdın oğlum," dedim dişlerimin arasından. Sesimdeki uyarıyı anlayacağını biliyordum. "Kız ile yalnız görüşeceğim. Seninle sonra konuşacağız."

Brandon beni yumuşatmak için kollarını iki yana açıp gülümsedi. "İki yıl oldu. Oğluna sarılmayacak mısın?"

Elbette özleminden yanıp tutuşmuştum. Percival'a çok kere ağlamıştım. Lakin beni karşılamaya tenezzül dahi etmemesine alınmıştım.

Ona düz bir ifadeyle baktım. Hareket etmediği ve konuştuğu her saniye daha çok öfkeleneceğimi bilerek sonunda önümden çekildiğinde yaralı halde kurtardığım kızı buldu gözlerim. Kız ayağa kalkmıştı fakat iki büklüm duruyordu. Korktuğunu belli eden gözlerini arada bana çeviriyor arada kaçırıyordu.

GAYRİMEŞRU PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin