7.BÖLÜM: Saraydan Ayrılma

3.5K 280 38
                                    

Bir haftadır sarayda kalıyordum. Babama dargın olsam da sırf kraliçeye kendimi göstermek adına kahvaltılarda ve akşam yemeklerinde onlara katılıyordum. Kraliçe ilk günler sanırım üzüntüden durgundu ki yüzüme bile bakmadan yemeğini yiyip kalkıyordu. Söylenenlere göre günlerce odasından da çıkmamıştı.

Fakat şimdilerde gözlerini bana dikiyor, bir lokma yemeye bile beni çekindiriyordu. İğneleyici konuşmalarını da saymazsak tabii.

Maira'yı sevmiştim. İki nedime daha hizmetime verilmiş olsa da sadece onunla sohbet ediyor bazen duygularımdan ve geçmişimden söz açıyordum. O da anlatıyordu yaşadıklarını. Kısa sürede, bu yaşıma kadar tadamadığım dostluk şerbetinden birkaç yudum almaya başlamıştım. Bu durum beni bir hayli mutlu ediyordu.

Sarayın büyük arka bahçesinde yürüyüşlere çıktığım sıralarda üç defa Percival da bana eşlik etmişti. Onunla devlet meseleleri konuşuyorduk. Bana bildiklerini anlatıyor, hatta bazen babamlarla yapacağı konsey görüşmesinden önce benden akıl alıyordu. Zeki bir kız olduğumu söylemişti. Onun gözünde merhum ağabeyim Edward'ın fikirlerini taşıyormuşum. Bu yüzden bana danışmaktan hoşnutmuş.

Babamdan ne kadar uzaklaştıysam Percy'e o kadar yaklaşmıştım. Herkesin nefret dolu bakışlarla süzdüğü bir prenses olarak sarayda barınmak benim için yeteri kadar zor iken Maira ve o bana yoldaş olmuşlardı.

Ağabeyimden aldığım mektubu ise düşünmemeye çalışıyordum. Yaşıyor olduğuna inanmak güçtü. Ben görmemiş olsam da savaşta ölen bedeni ülkeye getirilmiş ve usullere uygun defnedilmişti. İlla ki birileri yüzünü görmüştü. Yakın zamanda babamla konuşmaya başlarsak eğer, ona ağabeyimi son kez görüp görmediğini soracaktım. Çünkü benim için böyle bir şüpheyle yaşamak çok zordu. O gün gelene kadar da akıl sağlığım için bu konu üstünde durmayacaktım.

"Görgü görenek bilmediğin öylesine belli ki... Saray adabını öğrenmek için bir an önce dersler almalısın." Boğazıma takılan lokmayı yutup şaşkınlıkla kraliçeye baktım. "Gerçi öğrenebileceğinden şüpheliyim. Aklın bazı şeylere pek basmıyor."

Yüzüm düşüp çatalı tabağıma bıraktığımda babam elindeki evraktan gözlerini çekerek kraliçeye baktı. Kaşlarını çatmıştı.

"Elenor... Fazla üstüne gidiyorsun. Yakındır ki Beatrice bütün usul erkanları öğrenmiş olacaktır."

Kraliçe başını salladı fakat bana döndüğünde gözlerini deviriyor olduğunu gördüm.

"İzninizle," diyerek sandalyeyi dizimin arkasıyla itip ayaklanmıştım ki babam eliyle beni durdurdu.

"Otur kızım."

Yerime yavaşça yeniden oturup babama diktim gözlerimi. Kaç gündür doğru düzgün konuşmuyorduk bile. Üstelik kraliçe de yanımızdaydı. Umarım rahatsız olacağım şeyler söylemezdi.

"Prens John, vaftiz oğlum... Yakında kendi ülkesinin tahtına çıkmaya hazırlanıyor. Kral babası haklarını ona devredecek."

Bize çok uzak sayılmayacak kuzeydeki sınır krallıklarımızdan birinin prensiydi John. Babamdan onun adını sık işitirdim. Onu sever ve kollardı. Beni kollamadığı kadar...

"İki gün sonra yola koyulacağım. Bir hafta kadar burada olmayacağım. Bu sürede sizler sarayda kalacaksınız."

Kaşlarımı çattım. Babamla aramı soğuk tutsam de kan bağımın olduğu tek insan oydu koca sarayda. Kraliçeyle ve beni türlü türlü günahlarla suçlayan insanlarla kalmak istemiyordum.

"Bende seninle gelemez miyim?"

Babam yerinde rahatsızca kıpırdanıp gözlerini benden kaçırdığında kraliçe alayla gülümsedi. Tabii ya! Babam benden utanıyordu. Başka bir krallığa gayrimeşru kızını götürüp kendini aşağılattıracak değildi ya(!) Kraliyete kabul edilip ünvanımı almış olmam bile yeterli gelmemişti. Ben hâlâ insanlar tarafından saygı duyulmayan bir kız idim.

GAYRİMEŞRU PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin