38.Bölüm: Günahkar

914 83 15
                                    

Muhafızlarım dışarıda beni beklerken hızla kitaplığa yönelip yerlerini bildiğim kitapları açıp içlerinden mektupları çıkarmaya başladım.

"Maira, keseyi getir bana!"

Maira elinde tuttuğu keseyle yanıma gelirken gözlerinde üzüntü vardı. Sesine de yansıttı bunu. "Prensesim, hata yapıyor olabilir misiniz?"

Onu dinlemeden zamanında gözyaşları içinde belki döner ve en sevdiği kitapların arasında bulur diye yazdığım mektupları kesenin içine attım.

"Bana söylediklerini duysaydın hata yapmadığımı anlardın Maira." Burnumu çekerek şömineye doğru ilerledim. Taht odasındaki son sözleri beni odama çıkıp ağlatmıştı. Şimdi gözyaşı dökmüyor olsam da burnum arada akıyordu. "Bana o kızla evlenmek istediğini söyledi," dedim hayal kırıklığıyla.

Yanıma geldiğinde şöminenin üstündeki rafın arkasına ellerim uzandı. Buraya da iki mektup saklamış olmalıydım.

"Kendisiyle açık açık konuşmayı denediniz mi? Belki öfkenizden dolayı öyle söylemişlerdir." Dudaklarımı ısırdım yeniden gözlerimin dolmaması için. Saraya geldiğim zamandan beri her şey için cesurca mücadele veren ben gözyaşlarımı tutmayı bir türlü öğrenememiştim. Beni dışarıdan biri ağlarken görse Percival gibi kalbimin taştan yapılmış olduğunu düşündüğünden gözyaşlarıma hayret ederdi. Bütün bu keder ağabeyimin canını almamla başlamıştı. "Eğer size değer vermiyor olsalardı neden geri dönüp sizi kurtarmak için düşman sarayına girsinler?"

Göğsüm büyük bir azapla ağrıyordu. Kahrolmuştum. Güçlü durmaya çalışıyor, etrafımdakilere hiçbir şeyi belli etmemeye çabalıyordum fakat Maira ve Anthony bu sıralar güçsüz anlarıma çokça tanık oluyorlardı. Birilerine üzüntümü söyleme ihtiyacı hissetmiştim. Kalp kırıklığımı. İkisi beni bu zamana kadar asla yargılamamışlardı. Aldous ve Percival ile daha samimi olup onlarla aramı mesafeli tutmuş olsam da ikisi de benim dostum olmuşlardı.

"O kızla yaşamasına müsaade etmediğim için görevlerinden dahi çekilmek istedi. Buna nasıl izin verebilirim? Yeniden gitmesine nasıl müsaade ederim?" Titrekçe bir nefes aldım. "Eğer ısrarcı olursa kalması için kızla yaşamasına izin vermek zorundayım. Bu beni kahrediyor."

İçimdeki acı ve öfkeyle raftaki gaz lambalarıyla dekoratif küçük heykelleri yere serdim. Onlara tekme attıktan sonra büyük oturma odasının ortasındaki sehpaya gidip onu da kaldırıp fırlattım. Hıncımı neyden çıkaracağımı bilemiyordum.

Maira elindeki keseyi yere atarak telaşla yanıma koştu. Eğer beni omuzlarımdan tutup sakinleştirmeye çalışmasa kaleyi yerle bir edecek kadar öfkeyle doluydum. Her çektiğim acı beni daha çok öfkelendiriyordu.

Omuzlarımdan tuttuğunda kendimi dizlerimin üstünde yere bıraktım ve Maira'ya güçsüz gözükeceğimi düşünmeden ağlamaya başladım. Fakat elimi ağzıma kapattığımdan çığlıklarımı içime attım. Her zamanki gibi.

O da benimle yere çöktü. Alnımı omzuna yaslayıp ona sığındım. Sığınabileceğim başka kimsem yoktu. Aldous'a duygularımı açmaya cesaret edemezdim. Onu da kaybedemezdim. Bu yüzden onun yanında umursamaz görünümüme dönmem gerekirdi. Lakin şu an için içim çıkana kadar ağlamak istiyordum. Elimden bir şey gelmemesi beni boğuyordu.

O ağır sözleri hak etmemiştim. Beni böyle kırmasına gerek var mıydı?

"Keşke Richard'ın teklifini kabul etseydim," diye mırıldandım. "Ya da keşke aklını kaybetmemiş olsaydı da alsaydı canımı. Ben çok yoruldum Maira. Artık yaşamak istemiyorum. Daha fazla mücadele verecek gücüm kalmadı."

Maira nazik ellerini sırtımda gezdirerek bana destek olmaya çalıştı. "Prensesim, her şey geçecek. Zamanla acılarınız dinecek. Sizden başka umudumuz yok. Lütfen kendinizi bırakmayın. Siz kazandınız. Artık taht size ait. Verdiğiniz bütün mücadelelerin mükafatlarını alıyorsunuz. Yalvarırım kendinize zulmetmeyin. Düşmanlarınızın yapamadığını siz kendinize yapmayın."

GAYRİMEŞRU PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin