31.BÖLÜM: Sevgi

1.2K 98 12
                                    

''Hayır,'' diye güçlükle fısıldadı Aldous. ''Hayır Beatrice, bunu yapmadın,'' dedi gördüklerini inkar etmeye çalışarak.

''Ben...'' Sesim de vücudum gibi titriyordu. Kanlı ellerimi yeniden göğsüme sildim. ''Çok üzgünüm Aldous.''

Aldous ağabeyime doğru koşup kendini dizlerinin üstüne attığında onu acı içinde görmek daha çok ağlattı beni. Başını gördüklerine inanamıyor gibi iki yana salladı. İşaret parmağını ağabeyimin boynuna dayayıp yaşamadığını anladığında ondan hiç beklemediğim şekilde acıyla inledi.

''Edward,'' diye mırıldandı gözleri dolu dolu. Koca cansız bedenini yerden kaldırdı, göğsüne bastırıp sarıldı ve yüksek sesle ağlamaya başladı. ''Dostum... Kardeşim...''

Acı dolu feryatlarına kulaklarımı kapatmak istedim. Onu bu halde görmeye dayanamıyordum. Percival tedbirli adımlarla yanıma geldi ve o da durumun vehametiyle donuklaşıp beni koltuk altlarımdan tutarak ayağa kaldırdı. İlk birkaç saniye düşecek gibi olsam da sessizce beni yürütmeye çalıştı. Gözleri ise ağabeyimin açık gözlerindeydi.

''Gidelim,'' diye fısıldadı kulağıma. ''Ona saygı gösterelim,'' dedi Aldous'u kastederek. Ellerinden kayıp düşerken beni yeniden yakaladı. ''Hadi.'' Bedenime hükmeden sanki ben değildim. Bacaklarım boşalmıştı, deli gibi ağlıyordum ve boştaki kanlı ellerim titriyordu.

Çadırdan çıkarken Aldous'un hüzünlü sesi kulaklarımıza dolmaya devam ediyordu.

🏹🏹🏹

Yorganım üstümden çekildiğinde ışıktan kaçarcasına yüzümü yastığa gömdüm. Önce boynumda sonra alnımda bir el hissettim. Ardından sırtımı sıvazlamaya başladı bu el. "Kızım," dedi babam üzüntülü sesiyle. "Hâlâ rahatsız mısın?"

Oğlunu öldürdüm baba. Ağabeyimi... Senden sonra tahta geçmek için ona acımadan aldım canını. Üstelik öyle bir niyeti olmamasına rağmen. Öyle bir niyeti olsa bile tahta çıkmayı onun hak ettiğini bildiğim halde.

Suskunluğumdan dolayı yeniden konuştu. "Beatrice, benim beyaz gülüm... Sana savaşa katılmamanı söylemiştim. Seni o vahşetten korumak istemiştim kızım. Keşke o anlara tanık olmasaydın," dedi kendimi haftalardır savaştaki katliamdan yataklara attığımı sanarak.

Büyük bir vicdan azabı dolmuştu yüreğime. Güçlü olmakla kibirlenmeyi karıştırmıştım. Ağabeyim zaten ortaya çıkmak istemezken tahta geçmesinden korkmuştum. Yeniden bir hiç sayılmaktan, aşağılanmaktan, prensesliğimi kaybetmekten korkmuştum. Halkın beni derdest edip öldürmesinden... Zulüm ve işkence görmekten... Annemi ve masumiyetimi boşuna kaybetmiş olmaktan korkmuştum.

Bu yüzden bütün ahlaki ve siyasi kuralları çiğneyerek ateşkes vaktinde adicesine karşı tarafa saldırtmıştım ordumu. Tek bir kişiyi bile sağ bırakmayın, demiştim fakat unutmuştum aralarında çocukların da olduğunu. Ertesi gün, gün ağırırken cesetlerin arasında yürüdüğümde yaptığım katliamı görmüştüm.

Bir savaş kazanmıştım lakin kendimi kaybetmiştim. Onlar beni esir alamamışlardı belki ama tutsağı olduğumu anlamıştım hırsımın, vicdansızlığımın, gaddarlığımın...

"Topla artık kendini. Yarın ağabeyinin ölüm yıl dönümü."

Ve benim için bardak taşmıştı. Sözleriyle gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Gözlerim kapalı olmasına rağmen ıslandı yastığım. Acı içinde kıvrandım yatakta. "Ah,'' diye inledim.

Babam endişeyle sesini yükseltti. ''Beatrice! İyi misin kızım?''

Ona cevap veremiyordum. Fiziksel bir acı çekiyormuşçasına alev alev kavrulurken karnıma giren sancıların haddi hesabı yoktu. Resmen acıyla çığlık attım.

GAYRİMEŞRU PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin