12.BÖLÜM: Saray Adabı

2.6K 222 29
                                    

''Bizimle düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederiz, Prenses Hazretleri. İleri görüşlülüğünüz merhum ağabeyiniz Prens Edward'a benziyor. Görüşmelerimize daha sık katılmanızı isteriz.''

Gülümseyerek başımı salladım. Birkaç gündür babam beni danışmanlarıyla yaptığı toplantılara davet ediyor, kraliyet yönetimi hakkında bir şeyler öğrenmemi istiyordu. Tam hızla prenseslik derslerim devam ederken oldukça yorucu zamanlar geçiriyordum. Ülkenin en iyi eğitimcileri bana felsefe, din, sanat, matematik ve astroloji alanında dersler veriyordu. Beni küçümsemeyen fakat samimiyetsiz olduklarını anlamakta geç kalmadığım babamın iki danışmanının eşleri Kontes Amice ve Kontes Cecily ise bana saray adabını öğretiyorlardı.

Prenses olmanın hoşuma gitmeyen yanlarını da böylelikle anlayabilmiştim. Kontesler bana gösterişli elbiseler diktirmem konusunda ısrar etmeye başlamışlardı. Her zaman oturuşuma, kalkışıma, yürüyüşüme dahi dikkat etmem gerekiyormuş. Bir prenses narin ve naif olmalıymış.

Kısık sesle konuşmalı, ufak adımlar atmalı, asla koşmamalı, bir erkek gibi kılıç sallamamalı, kaba konuşmamalıymış. Elbisesinin altına giydiği korsesinin iplerini iyice sıktırmalı, yemekte küçük lokmalar yemeli ve tabağını bile bitirmeden kalkmalıymış. Bir beyefendiyle konuşurken utangaç bir tavır takınmalı ama inceden inceye kur yapmalıymış. Gözlerini süzmeli, parmaklarıyla saçlarının uçlarıyla oynamalı ve az konuşmalıymış. Gece erkenden güzelliği için uyumalı, sabah kalktığı gibi nedimelerinden küveti hazırlamalarını istemeli, güzelce banyo yapıp, saçlarını taratıp, hoş kokular sürünmeliymiş.

Soylular gerçekten çıldırmış olmalı, diye düşünmeye başlamıştım bana söylenenlerden sonra. Yapmamı uygun gördükleri şeyler o kadar saçmaydı ki. Bütün bunlara uyamazdım. Uymak da istemiyordum. Bir prens gibi yetiştirilmek istiyordum. At üstünde ve yerde kılıç talimi yapmak, kendimi savunmayı en iyi şekilde öğrenmek, siyasi görüşmelere katılmak istiyordum. Böyle aptalca şeyler yapmak değil.

Babamın danışmanlarıyla yaptığı görüşmeden ayrıldığımda bahçeye çıkmaya karar verdim. Bugün hava oldukça güzeldi. İki nedime peşime takıldığında onları gönderdim. Bu sarayda maalesef yalnız kalmanın da mümkün olmadığını öğrenmiştim.

Büyük bahçenin arkasına dolandığımda atını eğerleyen Percival'ı görünce sevindim. Onu görmeyeli iki haftayı geçmişti. Babam onu kraliçenin peşinden yollamış, bana yeni bir saldırı planı yapıp yapmadığını öğrenmesini istemişti.

''Bay Woodshed.''

Percy sesimi duyduğunda başını bana doğru çevirdi ve yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Gözleri hızla etrafı taradı, yalnız olduğumuzu anladığında adeta küçük bir çocuk gibi neşeyle yanıma geldi. Birkaç saniye boyunca yüzümü incelediğinde utandım. O kadınların söyledikleri gibi bir prenses olmak istemiyordum ama Percival'la aramızda yaşanan belirsiz şeylerden haftalar sonra onunla yeniden karşı karşıya gelmek beni biraz heyecanlandırmıştı. Gözleri yeniden etrafı taradı ve elimden tutarak beni atına doğru yürütmeye başladı.

''Ne yapıyorsun? Bir gören olacak,'' dedim elimi elinden çekmeye çalışırken.

Buna izin vermedi. ''O halde kimsenin bizi göremeyeceği bir yere gidelim,'' dedi atını göstererek.

Atın önüne geldiğimizde dudaklarımı kemirerek etrafa bakındım. "Ya yokluğum anlaşılırsa? Seninle gelebilir miyim ki?''

Gözlerinde heyecanlı parıltılar gördüm. ''Saray oldukça büyük ve yanında devasa bir ormana sahip. Emin ol yokluğunu anlamazlar bile.''

Tereddütlerim olsa da Percival bana teklifini kabul etmem için beklentiyle bakarken ve ben onun burada olmadığı zaman diliminde Maira dışında kimseyle içten sohbet edememişken teklifini kabul etmemem imkansızdı. Başımı salladığım an beni belimden tutarak atın üstüne oturttu.

GAYRİMEŞRU PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin