SEYYAR SATICI-2

347 66 19
                                    

Anlattıklarımla kahkaha atan babama uzun uzun baktım. Yıllar önce adımı koyarken hedefi her neyse, başıma gelen terslikler hoşuna gidiyor gibi gözüküyordu. Yüzü kızarmış elindeki meyveyi yiyemez halde gülerken abim de ona eşlik ediyordu. Alışık olmadığım bir durum değildi bu halleri, tek yapmam gereken tekrar konuşabilmek için susmalarını beklemekti. Annem ise onların aksine tüm ciddiyetiyle karşı çıktı yeni işime.

"Öyle iş mi olurmuş? Sadaka veriyor sanki! Ara ve gitmeyeceğini söyle!" Annem haklı olsa da şu anda aklımdan geçenlerin tam aksini söylemeliydim. Bu gece biraz zor geçecekti belki ama içimden bir ses buna değeceğini söylüyordu.

"Anne, anlattım ya en fazla iki ay kalırım, sonra ayrılırım. Deneyim elde etmiş olurum hem de, fena mı?"

"İş yerini temizleyene kadar evi temizlesen daha iyi olur sanki." Abim yattığı yerden konuştuğunda yüzümü ekşittim. Her zaman benim tersime konuşmayı başarabilen biriydi. Kardeşleri dalga geçmek ve stres atmak için kullananlardandı. Ölüm döşeğine düşmedikçe, bana karşı ciddi olmayacağını bilirdim. Ben de alt kalmıyordum çoğu zaman tabi. Ama şimdi önemli bir mevzuyu tartışıyorduk. Komikliğin lüzumu yoktu.

"Tek yapmanız gereken bana biraz destek olmak, hepsi bu!" Konudan ve hepsinin ayrı ayrı tepki vermesinden sıkıldığımdan ani bir çıkışla yeni cümleler kurmalarını engelledim. Odama geçip dizi izlemek en mantıklısıydı. Mutfaktan biraz çerez alıp arkamdan söylenenlere aldırmadan odaya geçtim. Aile bireylerim iyi insanlardı ama yaptığımız işlerin ciddiyeti konusunda anlaşamıyorduk. Hayata çok başka yerlerden bakıyorduk hepimiz. Mesela gazetecilik yapmam yerine ev işleriyle ilgilenmem gerektiğine dair çok konuşan bir abim vardı. Beni sinir etmek için çabalardı ve başarırdı da. Bir sıkıntıya düşmem gerekiyordu ki, yardımını göreyim.

Bilgisayarı açıp yatağa oturduğumda saat henüz geç değildi. Bir kez daha saate bakarsam o zaman geç olacaktı. Tüm önemli işleri bir kenara bırakıp, herkesin saçma bulduğu bir diziyi gelecek bölümde ne olacağını az çok tahmin ederek izlemek böyle bir şeydi. Yine bazen sinirlenerek, bazen gülerek, bazen de ekranın içinden geçip senariste kafa atmak isteyerek bir sürü bölüm seyrettiğimde gözlerim kıpkırmızı olmuş vaziyette uyumaya hazırdım.

***

"Peynir de ye peynir."

"Of abi sen niye işe gitmedin?"

"Rahatsız mı oldun canım?"

"Evet canım!"

"Susun da yemeğinizi yiyin!" Annem çayını doldurmaya kalkarken bir de azar koymuştu sofraya. Sabah sabah benimle uğraşmak yerine işe gitmesi gereken abime ters bir bakış attım. Babam da gözlüklerinin üstünden bize bakıp elindeki gazeteyi masanın kenarına fırlattı.

"Gazetelerde de eski tat kalmadı. Televizyon ne derse bu da onu diyor." Babamın söylediğiyle keyifle arkama yaslandım. Yüzüme bir sırıtma ve özgüven yerleşmişti.

"Ben sana bir gazete getireyim de gör gazetenin tadını."

"Getir getirmesine de nereden bulacaksın haberleri." Çayı biraz hızlı içince ağzım yanmıştı. İçimde bastırıp arka plana attığım ve yüzleşmekten korktuğum soruydu bu. Gündemdeki haberler, siyaset haberleri, spor haberleri ve birkaç makale yazılacaktı. Ama bunu herkesin yaptığını biliyordum. Ben farklı olmak istiyordum. Farklı olmazsam görülmezdim ve bu sefer aynanın karşısına geçip kendi halime ağlayarak gülerdim.

Kafamda küçük bir plan yaptım; önce binaya giderim, dün tanışmadığım editör ve diğer gazetecilerle tanışırım, sonra dışarı çıkar gerekirse tüm İstanbul'u dolaşıp farklı bir haber bulurum. Güzel ve sıradan bir plan kafamda kurulduğunda babama bakıp tereddütle gülümsedim. "Bekle ve gör!" Bu kaynağını bilmediğim cesaret ve büyük konuşmalar beni nereye götürecekti ancak Allah bilirdi...

NUMUNE ŞAHISWhere stories live. Discover now