ÇİÇEK KAPISI-18

122 34 2
                                    

Fabrika büyük bir bahçenin içindeydi ve iki binadan oluşuyordu. Arabayı park edip içeriye girdiğimizde Nigar'ın formalite icabı hazırlamış olduğu, denetleme memuru kağıtlarını güvenliğe gösterdik. Yetkili kimliği altında aradığımız kişiye yakın olmamız daha kolay olacaktı. Kolilerin üst üste dizildiği binanın önünden geçip, cam kapılı kirlenmiş turuncu duvarlı fabrikaya girdik. İçerisi dışarıdan daha sıcaktı. Klimadan üflenen sıcak hava vücudumu gevşetirken gülümsedim.

Nigar çatık kaşlarıyla etrafa bakıyordu benim aksime. İş başındaki ciddiyetini takınmıştı yeniden. Makinaların seslerini takip ederek yürüdüğümüzde tahminimden daha büyük olan, aralıklarla kolon dizilmiş çalışma alanına gelmiştik. Muhtemelen fabrikanın sahibi üst katlardan birindeydi.

"Şimdi nereye gideceğiz?" Kısa bir süre sustu, etrafa bakınmaya devam ediyordu. Etrafta bakılacak pek bir şey de yoktu aslında. İşçiler çalışıyor, makinalar işliyordu. Büyük iplikler dönüyor, siyah bantların üstünde paketlenmek üzere çoraplar dönüp duruyordu. Aradığımız adamın çikolata fabrikasına sahip olmasını isterdim.

"Sen burada bekle, iki dakika yukarıya çıkacağım. Telefonun elinde olsun her an arayabilirim." Beni burada bırakma sebebini soramadan yanımdan ayrıldı. Böyle geride merak içinde kalacaksam, evde oturarak da bekleyebilirdim. Oflayarak etrafa bakındım. Gizlice üst kata çıksa mıydım acaba? Dediğini yapmam konusunda da sıkı sıkı tembihlemişti beni. Ama Nigar arayana kadar biraz etrafta dolansam sorun olmazdı herhalde.

Gürültülerine alışılmış makinelere doğru yürümeye başladım. Duvarda büyük bir boşluk vardı ve dönen bandın üstünde çoraplar son halini almak için çalışanların önüne geliyordu. Muhtemelen üretim yukarda başlıyor girişte son buluyordu, ardından da kolilere konulup yan binadaki şeklini alıyorlardı. Elime aldığım telefonumla kimseye fark ettirmeden fotoğraflar çektim. Herkes işiyle meşguldü. Beni gören birkaç kişi de biraz baktıktan sonra hızla başlarını eğdi. Yorgun gözüküyorlardı.

"Ne işiniz var burada?" Arkamdan gelen bir sesle durdum. Zannettiğim kadar umursamaz değillerdi demek ki. Yavaşça benimle konuşan kişiye döndüm. Gri gömlekli, orta yaşlı, çatık kaşlı bir adamdı. Üstünde filmlerde gördüğüm mavi önlüklerden vardı. Ustabaşı olabilirdi. Ani sorulan soru karşısında, gazeteciyim dememek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Nigar ve belgeler yanımda yokken de kekelemeden yalan söylemem biraz zor olabilirdi. Denetleme için gelen memurlardık, kendimi hazırlayıp yutkundum. Ama adam mürekkep dökülen elime bakarak benden önce konuştu.

"Senin departmanın burası değil, ne arıyorsun burada? İşten kaytarmak için her fırsatı değerlendiriyorsunuz! Gececisin sen değil mi?" Kolundaki saate baktı. "Kırk beş dakikan var mesainin başlamasına. Hemen yukarıya çık, oyalama kimseyi." Kendi kendine fikirler türetip, ayaküstü beni azarlayan adama boş boş baktım. "E hadi! Ben mi yürüteyim seni? Aslında benim elime düşsen seni kovardım da. Dua et boya departmanındasın." Sanırım çorapların ilk üretim aşamasındaki boyalardan bahsediyordu. Yanında kalsam konuşmaya devam edecekti, hızlı adımlarla merdivenlere doğru yöneldim. Nigar aramamıştı hala, bu katta da kalamayacağımdan yukarıya çıkmak benim için en iyisiydi. Fazlasıyla büyüktü her yer.

Sağ ve sola açılan koridora çıktığımda, seslerin zıttı yönüne çevirdim rotamı. Nigar'ın da o yöne gitmiş olabileceğini düşünüyordum. Koridorun sonuna doğru hissettiğim sıcaklık azalmaya başlamıştı. Tepedeki led lambalar da yer yer sönüyordu. Koli taşınan küçük arabaların duvar diplerinde durmasından az kullanılan bir kısım olduğunu anlayabiliyordum. Adımlarımı daha da sessizleştirdim. Sağlı sollu odalar vardı, kapıları büyüktü. Kimisinde cam takılıydı, içlerine baktığımda kolilerden başka bir şey göremiyordum.

NUMUNE ŞAHISWhere stories live. Discover now