BEKLENEN İHTİMAL-26

118 35 1
                                    

Küçük kamyonetin arkasına yatar pozisyonda saklandık. Kısa sürede de araç hareket etti. Üstümüze örtülü olan mavi muşamba, ısınmamıza ve gizlenmemize yardımcı oluyordu. Kamyon taşlı yollara girince sarsılsak da benim için çok farklı bir deneyimdi. Midemin bulanmaya başlamasından şikayetçi değildim. Arabasına bindiğimiz kişi, imamı kaçıranların yakın akrabasıydı. Nigar'ın tahminine göre şu anda onların yanına gidiyorduk. Jandarma kayıtlarına bakılırsa şehir dışına çıktıklarına dair bilet ya da kamera kaydı yoktu. Saklanan diğerleri gibi gözümüzün önündeydiler.

Telefonlarımızı titreşimdeydi. Yol aldıktan kısa bir süre sonra cebimde titreyen telefonu elime aldım. Geldiğimden beri her günün akşamında olduğu gibi yine annem arıyordu. Şimdi cevap versem sesimin duyulma ihtimali vardı. Fısıltıyla konuşsam da şüphelenirdi. Sonra arayıp, müsait olmadığımı söyleyecektim. Dikkat çekmeyen hareketlerle telefonu cebime koydum.

"Yokuş çıkıyoruz" dedi Nigar. Aşağıya doğru kaymaya başladığımızda ben de fark etmiştim yokuş çıktığımızı. Mide bulantım da artıyordu. Yavaşça mavi muşambadan dışarıya burnumu çıkarttım. Rüzgar fazlasıyla sert esiyordu. Temiz havayı içime çektiğimde ısı değişimi burnumu sızlattı. Şoför şimdiye kadar hiç durmadan sürmeye devam ediyordu. Yaklaşık bir saatlik sırtlarımızı ağrı içinde bırakan yolculuğun sona erdiğini, yine sarsıntılı bir yavaşlamayla durduğumuzda anladık. Mısır taneleri içimde hareketli bir dansa kalkmıştı.

Adam kamyondan idi ve sertçe kapıyı kapattı. Büyükçe bir poşet vardı elinde. Nigar'ın da dediği gibi yiyecek bir şeyler getirmiş olmalıydı. Birkaç dakika sonra kapı açıldı, farklı sesler geldi kulaklarımıza. Kapı kapandığında birbirimize baktık ve üstümüzdeki muşambayı kaldırdık. "Sanırım fıtık oldum" diye söylendiğimde Nigar karşıya odaklanmış sessizce duruyordu. Baktığı yere baktım ben de. Fazlasıyla yüksek bir dağ başındaydık. Zifiri karanlığı aydınlatan yıldızlar kandil gibi asılmıştı göğe. Bulutların beyazı daha belirgindi. Şehrin ışıklarında kaybolmamıştı hiçbir şey. Sessizce seyredilip hayran olunacak bir manzaraydı gerçekten.

"Buradan hoşlanmıyorum!" Huzursuzca bana bakıp aşağıya atladı. Uyuşmuş sırtımı tutarak onun kadar olmasa da ben de sessiz bir atlayış yaptım. Arkamızda kalan tek katlı ev çevredeki tek evdi. Yolumuzu aydınlatan bir ışık da olmadığından varsa da göremezdik zaten. Hissedilebilir yağmur damlaları yoktu ama ıslanıyorduk. Yoğun bir sis vardı.

"Biraz karanlık ve kasvetli ama gündüz çok güzel olacağından eminim. Neden sevmiyorsun ki?" Sesimi alçak tutmaya çalışarak yanına gittiğimde yolun kenarından geri dönüyordu. Vahşi hayvanlar nedeniyle de rahatsızlık duyuyor olabilirdi tabi. Parmağıyla arkasında kalan yolu işaret etti. Dikkatle baktığımda anlamıştım huzursuzluğunun sebebini. Yolun kenarı göz alabildiğine uçurumdu. Yüksekten korkmayanı dahi ürkütecek cinstendi. Gecenin kasvetine eşlik ediyordu sanki.

Arabanın yanından geçip evin kapısına geldik. Herhangi bir plan yoktu. Kapıyı çalacak ve içeriye girecektik. Aynı yerde yaşayan ve birbirlerini tanıyan insanlardı. Nigar onların kendisine zarar verebileceğine inanmıyordu. Ben kimseyi tanımıyordum, güvenecek ya da korkacak halde değildim. Her ihtimale karşı kapının kenarında duran odunu elime aldım. Nigar halime gülüp kapıyı tıklattı. İçeride bir hareketlilik olduğunu duyabiliyorduk. Fazladan bir misafir beklemiyor olmalıydılar.

"Kim o!" dedi tanımadığım bir ses. Nigar tekrar tıklattı kapıyı. Sesini duyarlarsa açmayabilirlerdi. İçerideki sabırsız sesten tekrar aynı soruyu duyduk. Nigar hareketini yineleyince hızlıca açılan kapının ardından, bir tüfek göründü. Namlunun ucunda Nigar vardı. Ben kapının kenarında olduğumdan hedef alınmamıştım. Polisliğin verdiği alışkanlıkla elini beline attı ama aradığı şey orda yoktu.

NUMUNE ŞAHISWhere stories live. Discover now