GELENLER-28

114 35 3
                                    

Saatler boyu düşüncelerin hapsinde, çıldırmanın eşiğinde kapalı odada kaldım. Odaya giren ay ışığı sayesinde gözüm biraz ışık görüyordu. Eski ve ince bir battaniyeyle ısınmaya çabalıyordum. Karnım fazlasıyla açtı. Kapının arkasından hiç ses gelmiyordu. Beni öylece bırakıp gitmişlerdi. Kaçırılmanın bu kadar sıkıcı olduğunu bilmiyordum. Nezarette kaldığım akşam bile Yüksek pencereye başımı kaldırıp baktım. En azından nerede olduğumu bilmek istiyordum. Odada bıraktıkları sandalyeye çıkıp dışarıya göz gezdirdim. Sadece eski bir araba vardı kapıda. Gerisi göz alabildiğince karanlıktı. Dikkatimi arabanın rengi çekti. Bu arabayla kaçırılmamıştım. Değiştirmişlerdi.

Oflayarak süngerin yanına döndüm. Evdekiler ne kadar merak etmişlerdi kim bilir? Kamera kayıtlarına baktıklarında en azından son görüldüğüm yeri bulabilirlerdi. Sonra arabayı takip ederlerdi. Ama beni kaçıran kişinin saklanma uzmanı Caner olduğu aklıma gelince tüm bu basit plan suya düşüyordu. O istemedikçe buradan gidemeyecekmişim gibi hissediyordum. Mithat beyden alacağı her neyse uzlaşmaya varabilmelerini umut ediyordum.

Kurabiye sever patronumun karıştığı işlerin cezası bana kesilmişti. Rehine gibi bekliyordum öylece. Hale'yi hiç tanımadığım halde ölümü beni bile sarsmışken, Mithat beyin gizli kutularla uğraşıyor olması onun hakkındaki düşüncelerimi iyice netleştirmişti. Kendini düşünen, işlerin berbat olmasını umursamayan bencil biriydi. Korkut defalarca dinlemeden yargıladığımı söylemişti. Bu gün her şeyi en başından dinlemiştim ve yargılarım hala değişmemişti. Kutuda her ne varsa hayatıma karşılık, onu Caner'e vereceği bile şüpheliydi. Benden kurtulmak için uğraşırken beni geri getirmek için çabalamazdı bile. Muhtemelen Caner de onu ifşa ettiğim için beni ortadan kaldırırdı. Hayat hikayem böylece son bulurdu ve ben hayaletlere karışırdım.

Korkunç senaryoların içinde kaybolurken uzun zaman sonra ilk kez ses duydum ve kapı açıldı. Elinde tepsiyle içeriye giren adam nihayet karnımı doyurabileceğim bir şeyler getirmişti. Tepsiyi getirip önüme bıraktı. Ekmek arası ve bir bardak meyve suyu vardı. İştahla bakarken yememi söyledi. Emir verir gibi konuşması o kadar yersizdi ki, zaten yiyecektim. Kocaman bir ısırık aldım. Domates ve peynir daha önce hiç bu kadar lezzetli gelmemişti.

Adam boş gözlerle bana seyretti ve arkasını döndü. Yalnız başıma saatler geçirmiştim ve canım sıkılıyordu. Tanımasam da yanımda dursa belki biraz can sıkıntım giderdi. Ağzımdaki büyük lokmayı çevirmekte zorlanırken bir yudum meyve suyu içtim.

"Bekle... kalsana burada. Canım çok sıkılıyor!"

"Başka emrin var mı?"

"Emir değil, samimiyim. Saatlerdir burada tek başıma oturuyorum. Çok sıkıldım."

"Biraz daha otur o zaman. Geç oldu yat uyu."

"Dizi izleyebilir miyim?" Söylediğimle kahkaha attı. Gayet ciddi bir soru sormuştum. Saatlerce duvara bakacağıma dizi izlerdim daha iyiydi. Yanıma yaklaşıp dizlerinin üstüne çöktü. Başlarımız aynı hizadaydı. Dişlerini sıka sıka konuştu.

"Dalga geçmeyi kes! Yemeğini ye yat zıbar!" Huysuzluğu canımı sıkıyordu. Ekmeğimden bir ısırık daha aldım. Ayağa kalkıp kapının yanına gidişini seyrettim. Dalga geçtiğimi düşündürten şey neydi bilmiyordum ama birazdan gösterecektim ona gününü.

"Yemeğimi bitirince tepsiyi almaya gelir misin?"

"Koy bir kenara, sabah alırım."

"Yediğin yemeğin tabağıyla aynı odada uyunmayacağını öğretmedi mi büyüklerin sana? Gelenlerden bahsetmediler mi?" Sesime gizemli bir hava kattım. Söylediğimi anlamamıştı ilk başta. Yutkundu ve elini kapıya götürdü.

NUMUNE ŞAHISWhere stories live. Discover now