İNCİR Mİ ADASI-13

134 36 4
                                    

Salonun köşesinde çapraz konulmuş tekli koltukta pencereden dışarıyı seyrederken, elimde tuttuğum bardaktaki çay çoktan soğumuştu. Düşünmekle düşünmemek arasındaydım. Bu gün olanları düşündüğümde oturduğum yerde bile sinirlenirken, düşünmediğimde merak duygumun verdiği rahatsızlığa hapsoluyordum. Ani çıkışım yüzünden Lokum Yapma Derneği'ne bile gidememiştim. Hırsızlık olayının çözümlenip çözümlenmediğini bilmiyordum. Karıncaların kimsesiz olması çok saçmaydı. Babaannem ve annem odada aldıkları kumaşlara bakarken, babam önüne koyduğu birkaç kitabı karıştırıyordu. İnternetten bakılsa tek cümleyle bulabileceği bilgileri, kupon toplayıp aldığı ve evin başköşesine yerleştirdiği ansiklopedilerden araştırmayı çok seviyordu. Yardım tekliflerimizi reddedip saatlerce kitaplarla baş başa kaldığı zamanlar olurdu. Bu haline alıştığımızdan dolayı artık karışmıyorduk.

Bardağımı mutfağa koyup odama geçmek üzere yerimden kalktım. Bu gün herkes kendi alemindeydi. Benim de canım sıkkındı, kandırılmış hissediyordum. Ya da başarısız olmama bir bahane bulmuştum içten içe. Babaannem bile aradığı kumaşı bulabilmişken, ben neden bir kameranın sahibini bulamıyordum? Tezgahın üzerine bardağımı bırakıp, odama geçmek üzereyken zile basıldı. Henüz geç değildi ama beklediğimiz kimse de yoktu. Mutfağın hemen karşısındaki dış kapıyı açmak üzere anahtarı çevirdim. Akşam sekizde annem tarafından kapılarımız kilitlenirdi. Ben kapıları "kim o?" diye sormadan açan biriydim onun aksine. Bu tedbirsizliğim birkaç kere bela olmuştu başımıza. Özellikle Ramazan'da arka arkaya gelen davulcularla ayrı bir muhabbetimiz vardı sayemde.

Kapıyı açmadan sordum bu sefer. "Kim o?"

"Benim." Kapının arkasından gözlerimi kapatıp mırıldandım "sen kimsin acaba?" Görevimi yapıp soruyu sorduğumda kapıyı açmak için bir engel kalmamıştı. Gelen neşeli ince sesin sahibini öğrenecektim.

"Verda!"

"Numune!" Adını neredeyse bağırarak söylediğimde uzun zamandır görüşmemiş olduğum arkadaşım da bana aynen karşılık verdi. Şaşkınlığımı bir kenara bırakıp, kapıda dikilen Verda'yı içeriye bile almadan boynuna atladım. Onu görmek son zamanlarda olanlardan sonra beni epey sevindirdi. Nasıl da tanımamıştım bu cıvıl cıvıl sesin sahibini? Bir arkadaşlığa kapı açmıştım sanki. Özlenmiş, mesafesiz samimiyetti karşımdaki. Annemler de sesleri duymuş olacak ki koşar adım gelip, kapıda Müzeyyen teyzenin torunu Verda'yı görünce yüzlerinde gülümsemeyle karşıladılar arkadaşımı.

"Hoş geldin kızım, ne güzel sürpriz böyle."

"Numune bırak da kız içeriye girsin yavrum. Sen de hoş geldin güzel kızım." Babaannemin uyarısıyla annem beni içeriye çekip, Verda'yı davet etti. Sevinçten aklıma bile gelmemişti uzak yollardan gelen arkadaşımı içeriye davet etmek.

"Hoş buldum Esen teyze, kırılmazsanız başka akşam geleyim. Müsaade ederseniz de Numune'yi babaanneme götürmek istiyorum." Her zamanki sakin konuşmasıyla ve tatlı diliyle annemi mest ederken hazırlanmak için odama yönelmiştim. O sırada babam terliklerini sürüye sürüye gelip, Verda'ya selam verdikten sonra bana durmamı söyledi.

"Kızım ben seni artık dışarıya göndermem. Ya pis adamlarla uğraşıyorsun, ya vinç sürüyorsun, ya nezaretten çıkıyorsun. Olmaz yani artık müsaade edemem." Kitapların arasından çıkıp gelmenin ağırlığıyla konuşurken, eli göbeğinin üstündeydi. Israr etmeden söylediğimi yap duruşuydu. Boynumu bükmeye hazırken Verda'ya baktım. Gülmesini bastırmaya çalışıyordu. Yaşanılanlardan haberdar olsa gerek diye düşündüm.

"Haklısınız, Numune biraz yaramazlık yapmış bu aralar ama size söz bu akşam sadece sohbet edeceğiz. Hem aylar oldu görüşmeyeli, kırmayın bizi lütfen." Babaannem babama izin vermesi için işaret yaparken annem beklentiyle bakıyordu.

NUMUNE ŞAHISWhere stories live. Discover now