KONUM; ZAGAZİG- 5

66 15 5
                                    

Bir toprak parçasının üstünde bulunmak nimetine eriştiğimde benden mutlusu yoktu. Kendi semtimden hatta ülkemden uzaktaydım ama hala sallanıyormuşum hissini bana yaşatan gemiden inip, denizin tuzlu kokusundan uzaklaşmak bu kaçırılma işini daha katlanılır hale getiriyordu. Korkum da azalmıştı artık. Telefon, internet, insan ve kendime kurtuluş olarak gördüğüm herhangi bir yola ulaşmam daha kolaydı.

Gemiyi geride bıraktık ve lahitten ya da tekrar demir almaya hazırlanan adamlardan hiç söz etmeden eski bir araca binip yola çıktık. Çok fazla sorum vardı. Asaf'ın planını hala çözememiştim. Ne yapmaya çalıştıkları hakkında bir fikrim yoktu. Doğu'yla biraz daha vakit geçirebilsem çaldıkları mumyayı niye Mısır topraklarına geri getirdiklerini öğrenebilirdim.

"Nereye gidiyoruz?" Aracın camını indirirken rotamızı sordum. Hava epey sıcaktı. Esen rüzgarın beni rahatlatmasını umarken, klima olmadan serinleyemeyeceğimi anladım. Sıcak hava insanın yüzüne değip geçiyordu.

"Eve" dedi Doğu.

"Ev nerede?" Bir yerde durup soğuk bir içecek alamaz mıydık?

"Zagazig'de, giderdin mi merakını?" Araya karışan huysuz ses Asaf'ındı. Bahsettiği yeri daha önce duymamıştım. Bir şehir, belde, kasaba olabilirdi burası. Bahadır'ın gereksiz bilgilerini kınadığım için bu hale düşüyordum muhtemelen.

"Ne kadar sürer yolculuk?"

"Yaklaşık üç saat." Üç saat bu arabada, huysuz bir korsanla yolculuk yapmak epey sıkıcı olacaktı. Pencereden dışarıyı seyretmeye karar verdim ben de. Ne de olsa bahsettikleri kişiyle beni görüştürmeden saçımın teline bile zarar veremezlerdi. Ondan böyle rahattım. Ve eğer başka bir ülkedeysem, üç saat de olsa tadını çıkartabilirdim. Limandan uzaklaşıyorduk. Sırayla dizilmiş binalar, palmiyelerin altındaki banklarda oturup dinlenen insanlar, yaşam merkezine yaklaştıkça artan dükkanlar sadece bir süre seyredilebilirdi. Bu topraklara ayak basan herkesin görmeye heveslendiği piramitlere gitti aklım.

"Piramit görecek miyiz?" diye atıldım birden. Doğu oturduğu koltuğa yayılıp kafasını geriye attı.

"Seni turistik bir geziye çıkardığımızı sanmıyorum."

"Ben de böyle bir şeyi kastettiğimi hatırlamıyorum zaten." Kurtulursam, en çok bu küpeliyi bir daha görmeyeceğim için sevinecektim. Asaf az konuşuyordu ama Doğu kadar rahatsız etmiyordu beni. En azından dalga geçmiyordu.

"Merak ediyorum, Kız Kulesine kaç kez gittin?" Uzaktan görmüştüm yalnızca. "Galata kulesine çıktın mı?" Yanından geçmiştim, epey kalabalık bir günde yolum düşmüştü o semte. "Sorularımı cevapsız bırakmanın sebebi, ikisine de uğramamış olman değil mi? Kaç yıldır İstanbul'da yaşıyorsun peki?" Kollarımı bağlayıp sertçe arkama yaslandım. Varacağı sonucu anlamıştım ve bu ukala tavrından hiç hoşlanmıyordum. "Gelir gelmez piramitlere gitsen, kendi değerlerine haksızlık etmiş olmaz mısın?"

"Bir korsandan ders alacak değilim! Buraya piramitleri ziyaret etmek için, özel olarak gelmedim. Yaptığın karşılaştırma manasız." Sitemli cümlelerime karşın çizgi film karakterleri gibi uzunca güldü. Konuşma sesinden daha ince ve melodik bir tondaydı kahkahası. Bir daha duymak istediğimden emin değildim.

"Önce antika kaçakçısıydık, şimdi de korsan mı olduk?"

"Şimdi olmadınız ki, en başından beri öyleydiniz. Hem beni kaçırdınız hem mumyayı! Turizmci değilsiniz ya!"

"Bir hayalperestle yolculuk yapmamıştım epey vakittir. Duyuyorsun değil mi Asaf?" Bizim sıkıcı ve çekişmeli sohbetimize katılmaya hiç niyeti olmayan Asaf homurdandı ve tekrar yola odaklandı. Durumu analiz ettiğim için hayalperest konumuma düşmemi, Doğu'nun kompleks yapmasına bağladım. Suçluydu ve kendince olayları şakaya vurarak normal davranmaya çalışıyordu. Yine de uzun uzun şikayet edemiyordum çünkü kaçırılan birine göre epey konforlu bir yolculuktaydım. Elim kolum bağlı değildi en azından.

NUMUNE ŞAHISWhere stories live. Discover now