SAYGIN BİR BEY-5

238 46 20
                                    

Vakit öğleye gelirken ben de son üç gündür sürekli karşıma çıkan dükkanın önündeydim. Sırtımdaki çantayı düzeltirken hiçbir plan ya da konuşma hazırlamadan içeriye girdim. Burası tuhafiyeyken anneme örgü ipi almak için birçok kez uğramıştım. Bu yeni hali garip görünüyordu gözüme. Demir raflar, kimyasallar, içerdeki ağır koku ve dükkanın yeni sahipleri fazlasıyla yabancıydı. Epey yerleşmiş olsalar da birkaç koli yerdeydi. Otuzlu yaşlarda bir adam güler yüzlü bir ifadeyle beni karşıladı, bir yandan da aceleyle kolileri topluyordu.

"Hoş geldiniz, kusura bakmayın yeni taşındık, henüz toparlanıyoruz."

"Hoş bulduk, sorun değil." Dedim etrafa bakınırken. Bir süre sessiz kalmak çevreyi incelemek için bana zaman kazandırabilirdi. Gece sinir bozan vızıltılar yüzünden uykusuz kalmak, sivrisinekler kadar çok karşıma çıkan bu insanlara karşı merak uyanmıştı içimde. Bir ipucunun peşinden gidiyor değildim. Dükkan ziyaretinden işime yarayacak sonuç almayı da pek fazla beklemiyordum. En azından bir iki fotoğraf çekip, yazdığım habere esnafla yapılmış bir röportajı ekleyebilirdim.

"Ne bakmıştınız, sinek ilacı mı?"

"Yok değil. Bu gün çalıştığım yere kart bırakmışsınız, ilaçlama için. Onun hakkında birkaç şey soracaktım. Malum daha önce böyle bir şey yaşanmadı buralarda. Yaşanacak olsa da belediye sıkı bir ilaçlamayla hallederdi." Vereceği cevabı beklerken karşımdaki adam ellerini birbirine vurarak temizledi. Etrafta göz gezdirip kibarlık için yüzüne koyduğu gülüşü silmeden konuştu.

"Evet, yeni bir durum bu, belediyeden önce herkes kendi evini ilaçlarsa kısa süreli bir önlem alınmış olur. Sonra da yetkililer gerekeni yapar. Biz de size yardımcı olmak için buradayız. Üstelik açılışa özel uygun fiyatlarımız da mevcut." Bulunduğumuz durumdan memnun gibiydi, mağduriyetimizi ezberlenmiş hislerle dolu bir sesle anlatırken konu ücrete geldiğinde fazlasıyla samimi bir mutluluk hakim olmuştu hareketlerine.

"Tabi kriz anları, siz de tam üstüne geldiniz, değerlendirmek lazım."

"Anlamadım?" İçten içe fark etmediğim bir sinir beni ele geçirmek üzereyken ağzımdan dökülmüştü kelimeler. Yalancı gülüşü yüzünden silinirken bu sefer de ben takındım o sinir bozucu ifadeyi.

"Yani diyorum ki, Allah gönderdi sizi. Her yer sinek, kaşın kaşın öldük vallahi. Büyük sevap işliyorsunuz, kolay gelsin. Çok kolay gelsin." Ben uzun uzun saçmalarken artık gitme vaktimin geldiğine dair sinyaller çalıyordu. Adam kollarını bağlamış itici bir ifadeyle karşımda dururken dışarıya çıktım. En azından röportaj yaparım diyordum ama kendimi tutamayınca bunu yapmak da pek mümkün değildi artık. Yine de elimde bulunsun diye dükkanın birkaç fotoğrafını çekmek istedim. Üniversitedeki hocam, fotoğraf çekin, elbet bir işinize yarar derdi. Sokağın karşısında gördüğüm kamyonun arkasına geçip kamerayı çantamdan çıkarttım. Dükkanı gizleyen kamyon beni de gizlerdi elbet. Flaşın açık olmadığından emin olduğumda, dükkanın fotoğraflarını çektim. Bir tanesinde içerdeki adamın yüzü de net bir şekilde çıkmıştı. Oraya ne amaçla gittiğimi düşünüyor olmalıydı. Henüz yoktu ama bir işim olursa bu fotoğraflar işimi görürdü.

"Numune! Ne yapıyorsun kızım?" Arkamdan gelen sesle yerimde sıçradım. Pazar olmamasına rağmen her gün pazar arabasıyla dolaşan Müzeyyen teyze yüzündeki teri silerken bana doğru yaklaşıyordu. Aslında evine doğru yaklaşıyordu, evinin önünde duruyordum şu anda.

"Müzeyyen teyze, nasılsın?" Derin bir nefes alıp elini beline koydu. Yüzünde her zamanki gibi acı çeken bir ifade vardı. Onun normal halinin bu olduğunu bildiğimden endişe etmedim.

"İyiyim işte kızım. İyi diyelim iyi olalım. Sen ne yapıyorsun burada? Saklanmış gibi durmuşsun bir de. Kamera mı o?" Aslında saklanıyordum ve gizlice fotoğraf çekiyordum. Bunu bu şekilde anlatsam pek de hoş olmayacağından kısaca özetlemek istedim.

NUMUNE ŞAHISWhere stories live. Discover now