0.1

3.7K 304 481
                                    

.✞︎.

Sonbahar mevsimi olmasına rağmen yukarıda tüm gücüyle parıldayan alev topu insanları bütünüyle yakmak istiyor gibiydi bügün. Hyunjin, elinde annesinin klise için getirdiği hediyelerle dolu koliyi taşırken bir yandan da boşta kalan elinin tersiyle yüzünde oluşan boncuk boncuk terleri sildi. Blue Neighbourhood Kilisesi kasabanın ortasında hafif yokuşlu yolun üzerindeydi ve emin olun eğer hava sıcaksa ve elinizde ağır bir koli taşıyorsanız, bu yokuşlu yol hiç çekilmiyordu.

"Dayan, oğlum az kaldı. Vardık sayılır."

"Sorun değil, ben yorulmadım anne." Eh beyaz bir yalandan kimse ölmezdi değil mi?

Kısa bir yürüyüşün ardından hızlı adımlarla vardıkları kilise ile derin bir nefes aldı anne-oğul. Hyunjin, elinde ki koliyi kapının girişine bırakırken pazar vaazını dinlemek için içeri giren annesine ithafen konuştu. "Anne ben geri dönüyorum o zaman." Annesi başını olumsuz anlamda iki yana sallamıştı. "Buraya kadar gelmişken içeri gir Hyunjin, soluklan, su iç azıcık. Sonra gidersin tamam mı?" Hyunjin, başta teredütte kalsa da sonradan bu dünyada en değer verdiği kişiyi, annesini kıramamış ve yavaş adımlarla içeride onu takip etmişti. Annesi boş duran sandalyelerden birisine geçerken, Hyunjin de insanların su ihtiyaçlarını karşılamak için getirdiği küçük şişelerinden birini alıp hemen kadının yanına geçti.

Haftaiçi vaazlarının aksine her pazar günü kilise tıklım tıklım olurdu. Kasabada ki çoğu kişi haftaiçi yaptığı hataların, işlediği günahların hepsini affettirmek ister gibi sadece haftanın son günü geliyordu Tanrı'nın evine.

Rahip, içerinin yavaş yavaş dolmaya başladığını görünce yüzüne memnuniyetini gösteren bir gülümseme yerleştirmiş ve okuduğu kutsal kitapta kaldığı yeri işaretleyerek kapatmıştı. Adımları oturduğu yerden kalkıp, yavaş yavaş misafirleri iki tarafa ayıran minik koridorun içinde atmaya başladı. "Hoşgeldiniz, Yüce Tanrı'nın ve onun kıymetli oğlu İsa'nın misafirleri!" Kalabalık duyduğuyla tüm dikkatini karşısında yaşı elliyi geçmiş, beyazlayan; saçı ve sakalı, yüzünde ki yer yer kırışıklık, samimi gülüşü olan, herkesin sevip, saygı duyduğu Blue Neighbourhood'un kıdemli rahibine, Bay Jacobson Crall'a verip onu selamlamıştı.

"Sizin böylesine bilgiye aç bir şekilde bana bakan gözleriniz; benim oldukça sevindirirken, daha da hevesli olmamı sağlıyor bir yandan da. Tanrı hep sizinle olsun ve merhametini üzerinizden eksik etmesin!"

Her bir taraftan 'Amen' nidaları dört duvarın arasından yankılanırken, insanların sahte tavırları ve rahibin bu heyecanlı ve ona göre gereksiz olan davranışları Hyunjin'in göz devirmesine sebep olmuştu. Uzun süredir bir vaaza katılmadığından, sıkıcı olduğunu unutmuştu. Vaaz bitmeyene dek kiliseden ayrılmanın Tanrı'ya ve içeridekilere saygısızlık olduğunu bildiğinden, burada geçireceği yaklaşık yarım saati düşünüp derin bir nefes alıp-verdi.

"Biliyorsunuz ki Tanrı insanları çift olarak yaratmıştır, her insan kendi kaderinde yazılı eşini bulduğunda onun ile hayatını birleştirmeli ve Yüce Tanrı'ya uygun, hayırlı kullar vermelidir."

Konu biraz olsun ilgisini çekmişti şimdi. Çünkü o henüz ruh eşini bulamadığından şikayet ediyordu, tüm insanların bir ruh eşi olduğuna inanıyordu. Daha önce tek bir kez kız arkadaşı olmuştu, ancak hiç aşık olmamıştı. Sayısız teklif alsa da hiçbirini kabul etmemiş ve onun için doğru olan kişiyi kendisinin bulmasını ummuştu hep. Gelin görün ki kader şu ana dek hiç yüzüne gülmemişti. Bıkkınlıkla nefesini verip, bakışlarını içeride ki insanların üzerinde gezdirmeye başladı.

blue neighbourhood ᡣ𐭩 hyunho Where stories live. Discover now