27✨

1.5K 160 192
                                    

Yoko, elini Changbin'in ağzına kapamış, belinden destek olarak merdivenleri çıkmasına yardım ediyordu. Changbin'in yalpalayan adımları yüzünden gelirim dolu bir merdiven çıkma merasimi olmuştu... Yoko gerçekten zor sabrediyordu. Changbin'i sarhoşken zapt etmek mümkün değildi!

Az önce, babasına yakalanma tehlikesini atlatmıştı. Babası, onun odasının önünde durup seslerin ne olduğunu sorunca Yoko hemen koridora çıkmış ve televizyon izlediğini söylemişti. Tabii azar yemesi kaçınılmaz olmuştu.

"Gecenin bu saatinde yüksek sesle televizyon izlemek de neyin nesi oluyor Yoko? Yarın dersin var erken saatte, lütfen o televizyonu kapatır mısın?"

"Tamam baba, sen hiç merak etme! Hadi git yat."

Babasını gönderdikten sonra hemen aşağı inmiş ve camının altında uyuklayan Changbin'i alarak odasına çıkarmıştı. Hayatının en risk dolu anları olabilirdi.

Odasının kapısını kilitleyip Changbin'i yatağına oturttu.

"Gerizekalı! Babama yakalansaydık ne olurdu düşünebiliyor musun?!"

Changbin, gözleri yarı kapalı iken güldü şirin şirin, "Kim? Dekan Choi mi? Aa, o da mı buradaydı? Gideyim de bir selam vereyim, o kadar emeği var üstümde."

Ayağa kalkmak için bir hamle yaptığında Yoko onu omuzlarından bastırarak tekrar oturttu ve sesinin fazla yüksek çıkmamasına dikkat ederek bağırdı.

"Saçmalama! Of, Changbin... Sessiz ol, ne halt ettiğini sanıyorsun acaba?"

İşaret parmağıyla kendisini gösteri Changbin, "Kendimi affettirmem gerekiyor. Ben Yoko olmadan yapamam..." diye çaresiz bir şekilde konuştuğunda Yoko yutkundu. Bu hale geleceğini tahmin edemezdi.

"Böyle mi affettireceksin kendini? Ayyaş halde kapıma dayanarak mı?"

Gözleri dolan Changbin; "Başka çare bırakmadın ki! Beni bir daha sevmeyeceksin diye ödüm kopuyor..."

'Aptal... Bu mümkün mü sence?'

"Sonra konuşuruz bunları, sen ayıkken. Telefonun nerede? Min Ho'yu arayayım, gelsin alsın seni."

Changbin, Yoko'nun ellerini kavradı durması için. Gözleri baygın bakıyordu. Ufak bir gece lambasının aydınlattığı odada onu gayet net görüyordu. Zaten bir tek onu görüyordu...

"Ben, sensiz bir hayat düşünemiyorum Yoko. Sana öylesine alıştım ki, beş dakika bile uzak kalmak beş yıl gibi geliyor artık. O teklifi kabul etseydik bile, seninle arama mesafe gireceğini öğrendiğim an vazgeçerdim. Lütfen... Benden uzak kalma."

Gözlerinin dolmaması için büyük bir savaş veriyordu Yoko, kendisi ile. Changbin'i ilk defa böyle görüyordu, kötü hissetmişti. O da ayrı kalmak istemezdi ki Changbin'den. İstese, onunla ayrı eve bile çıkardı. Her anında yan yana olmak kadar güzel bir şey yoktu çünkü. Galiba bunları göz önünde bulundurunca kırgınlığının geçtiğini fark ediyordu. Anlık bir öfkeyle hareket etmemeliydi belki de.

Changbin'in gözyaşlarını sildi.

"Ben, sana acı bir kahve yapayım. Kendine geldiğinde yine konuşuruz. Sakın buradan dışarı çıkma ve ses yapma. Tamam mı?"

Changbin güldü.
"Kahveye zehir mi katacaksın?"

"Evde yok, bir dahakine artık. Sakın kendini yakaltma bak!" odadan çıktı ve olabilecek en sessiz şekilde mutfağa inerek kahve yapmaya başladı.

Hızlıca bir fincana doldurup odasına çıktı ve kapıyı kilitledi. Changbin, sırtını yatak başlığına yaslamış, yatakta bağdaş kurarak oturmuştu ve gözleri kapanmak üzereydi. Bu uykulu hali çok sevimliydi. Yoko, kendisini bebek bakıcısı hissetmişti bir anlığına. Changbin'i uyandırdı ve fincanı uzattı. Kahveden bir yudum alan Changbin yüzünü buruşturmuştu.

Flare | Stray Kids Where stories live. Discover now